33. Bölüm "Siyah İncim"

281 23 19
                                    

"Hadi ama Sehun...Cidden gitmeyecek misin?" Chen'in başımda zırvalaması sabrımı zorlarken derin bir iç çekerek gözlerimi sıkıca yumdum.

"Kai seni bekliyor." Chen'in son cümlesi ile sinirlerim son raddeye gelmişti. Hızla doğrularak gözlerimi Chen'e diktim.

"Yeter artık  Chen! Ona zarar vermekten başka bir sike yaramıyorum anlıyor musun? Bana Kai deme!"

Çatık kaşlarım bir ok misali geriliyken, sinirlerime hakim olmamı beklemesi benden isteyebileceği son şeydi ki bunun farkındaydı.

"Hey...tamam sakin ol kanka." Chen'in anında düşen sesi ve hafif gevşekliği, çatık olan kaşlarımdan birini istemsizce havaya kaldırmıştı.

"Ben sadece...Kai sen gidene kadar cidden orada beklemez değil mi? Yok canım sanmıyorum sonuçta sen onun için pek de değerli değilsin."

Sonlara doğru yaptığı ima ve yüzündeki git gide genişleyen uyuz sırıtma sinirlerimi gergin değilmiş gibi daha da germeye yetiyordu.

"Bence bir git bak sınıra. Yaklaşık 3 saat oldu." Chen'in söylediği ile emin olamayan bir hal almıştı yüzüm.

Gitmeli miydim? Kai beni beklemiş miydi? Beni görürse ne diyecektim? Ondan uzak durmak oldukça zorken, onu görünce nasıl uzak durabilecektim?

Ne diye bunları düşünüyordum ki? Kai beni hiçbir zaman beklemezdi.

İçimde bir tereddütle evden çıktım. Korkuyordum. Bir yanım Kai'yi görecek olmanın verdiği heyecan ve gerginlikle doluyken diğer yanım onu göremeyecek olma ihtimalinden dolayı tedirgindi.

Yine de onu görmemek Kai için en sağlıklısıydı. Ben tehlikeliydim. Sevdiğim kişiye dahi zarar veriyordum. Kendimden nefret eder olmuştum. Bir vampir, nasıl olur da kendi kendini intihara sürükleme cesaretinde bulunurdu? Kai'nin kontrol edemediğim duygularım yüzünden neredeyse ölecek olması, kendimi intihara sürüklemekten farksızdı. Kai, kalbimin mucizesiydi.

Kai'yi görmemek ne kadar sağlıklı olanı olsa da, kalbim aklımı dinlemez olmuştu. Özlemiştim. Sevdiğim dolgun, kiraz kokan dudaklarını, papatya kokan tenini, vanilya tadında olduğunu düşündüğüm narin parmak uçlarını, beyaz tenimle bütünleşen, güneşin öptüğü altın sarısından farksız esmer tenini, burnumu boynuna sürttüğümde dolgun dudakları arasından çıkan eşsiz kıkırtıyı... Huzurumu özlemiştim.

Bir vampir olarak güneşe olan nefretim, Kai'nin esmer teninin güneşin altında elmas misali parladığı güne kadardı. Güneşe olan sevgim, onu gördüğüm ilk gün, ve sonrasına dayanır.

Kurtların kaçakça avlanarak güçlü ve güzel olanlarının alınıp satıldığı bölgedeki, dar ve demir bir kafeste, küçücük kalmıştı esmer bedeni. Dolgun dudaklarından akan kanlar vücudundaki yaraların akıttığı kanlarlarla beraber karışarak yerde boylu boyunca bir yol çizmişti.

O yolu, kan yolunu takip ettim. Sonunda böyle bir güzellikle karşılaşacağımı bilmeden takip ettim o yolu. O dar kafesin içinde  Kai'yi gördüğümde ise aklımdan geçen tek düşünce onu oradan çıkarmak olmuştu. Muhtemelen sıradan bir kurt sanılıp, buradaki alçakların eline düşmüştü.

Kafesin kilidini açarken, uykulu ve yorgun gözlerini gözlerime dikti. Sanırım ilk önce siyah incilere aşık olmuştum. O simsiyah ve sonu belli olmayan gözleri ile beni kontrolsüzce içine çekerken kendimi hipnoz olmuş bir şekilde, yavaşça doğrulan Kai'nin yürümesine yardım ederken bulmuştum.

Kavruk tenin çıplak ve kıvrımlı beline sarmış olduğum soluk ellerimi geç fark ettim. Karanlık depodan çıkardığım esmer beden, elmas misli parladı güneşin altında. Işıktan nefret eden ben, ışığa tapar olmuştum bir anda. 

Siyah İnci [Sekai]Where stories live. Discover now