3

23.3K 754 238
                                    

"Evet, sınava yalnızca bir ay kaldı. Bu süreçte çok fazla fikrini değiştirdiniz ama ben inanıyorum ki siz en iyisini yapacaksınız. Bu yıl en az on tane tıp çıkmasını bekliyoruz bu okuldan." Rehberlik öğretmenimiz konuşurken toparlanmaya başladım. Zilin çalmasına iki dakika kalmıştı ve Erdem de aşağıdaydı. Yani, haberleşmemiştik ama ben öyle umuyordum. "Konularınızı olabildiğince hızlı bir şekilde bitirin. Ama ben inanıyorum ki sizin konunuz kalmamıştır zaten." Sınıfta gülüşmeler başlarken çantamın tek kolunu omzuma taktım ve zilin çalması için ondan geriye saymaya başladım.

Zil ben dörtteyken çaldı.

Kendi kendime gözlerimi devirip kalktım ve üzerime binen sınav yüküyle birlikte hızlıca sınıftan çıktım. Üniversite sınavı hakkında konuşmayı ve düşünmeyi sevmiyordum. Evet notlarım iyiydi ve çalışmalarım kötü gitmiyordu. Ama onunla ne yapacağımı bilmiyorken hayatım ellerimden kayıyordu ve ben bunu durduramıyordum.

Kendimi bahçeden de dışarı attıktan sonra etrafa bakınmaya başladım. Arabasını göremiyordum ki bu iyi değildi. Ona çıkacağım saati söylemiştim ve işi varsa bile beni bilgilendirmeliydi. Yaptğı şey tamamen sahtekârlıktı!

Sinirle nefesimi verip evime doğru yürümeye başladım. Bisikletimi ezmişti, beni yaralamıştı ve buna karşılık beni arabayla on dakika sürecek evime bile bırakmaya gelmiyordu. Tamam, bu anlaşma tam olarak kısasa kısas değildi ama yine de bu şekildeydi.

"İhtiyacım olan tek şey bisikletimin bir yamyam tarafından ezilmesiydi. Şimdi her şey kusurs-" bir korna sesi irkilerek durmama neden oldu. Yavaşça soluma döndüğümde arabasının tam yanımda olduğunu gördüm ve camı açtığında içeriye kısa bir bakış atıp arabaya bindim.

Hiçbir şey söylemeden kollarımı göğsümün altında birleştirdim ve sakinleşmek için derin nefesler almaya başladım. Tam olarak neye sinirli olduğumu bilmiyordum. Tam olarak ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ve bu belirsizlik beni daha da sinirleniyordu. Sadece camdan dışarıya bakarak bu işi kendi içimde çözmeye çalışıyordum. Kendi kendime bu ruh halimin sınavla ilgili olduğunu söyleyip duruyordum. Herkesin dediği gibi.

"Asya, sana diyorum." Biraz yüksek olan sesi duyduğumda Erdem'e döndüm. Kaşları çatıktı ve benim de öyle, bu yüzden bozmadan başımı Ne diyorsun? der gibi iki yana salladım. "Evine nasıl gideceğimi söyleyecek misin yoksa burada tur atmaya devam edeyim mi?" Çatık kaşlarım birbirinden ayrılıp başımda olduğunu yeni fark ettiğim ağrıyı biraz giderirken yutkundum.

"Ha, evet." Boğazımı temizleyip gitmesi gereken yolu işaret ettim. "Buradan."

"Yardım edebileceğim bir şey var mı?" Babacan bir sesle konuştuğunda ona döndüm. Konsantre olmuş bir şekilde yola bakıyordu ve yüzüne vuran güneş ışıkları zaten oldukça keskin olan yüz hatlarını daha da keskinleştiriyordu. Alışık olmadığım bir havası vardı ama sevmediğimi söyleyemezdim. Ve aslında, oldukça çekiciydi. Oldukça.

"Neden doktor oldun?" Tek kaşını kaldırdığını görebiliyordum.

"Çünkü insanların hayatı-"

"İnsanların hayatı için kendi hayatını feda ettin. Neden?" Kaşları çatık bir şekilde bana baktı.

"Ne demek istiyorsun?"

"Kaç yaşındasın?" Afallamış bir şekilde tekrar yola döndü.

"Otuz iki." Nefesimi verip kafamı koltuğun başlığına yasladım.

"Bundan sadece yirmi yıl sonra artık bir şeyler için yeterli olmayacaksın." Nefesimi verdim ve dönmesi gereken bir sonraki kavşağı işaret ettim. "Yani, muhtemelen bir dağa tırmanamayacaksın veya bilmediğin bir ülkede veya şehirde kaybolduğunda bundan zevk almayacaksın. İnsan ömrü çok kısa."

"Çok komplike düşünüyorsun." Araba durduğunda oturduğum sokağın başına gelmiştik. Ona döndüğümde onun da bana dönmüş olduğunu gördüm. "Yirmi yıl sandığın kadar kısa değil. Sen yirmi yıl yaşamadın bile." Hafifçe gülümseyerek konuştuğunda başımı olumlu anlamda salladım.

"Ama ya yaşamazsam? Ya yirmi yıl yaşamazsam? Hiçbir şey yaşamadan ölürsem?" Gülümsemesi yüzüne yayılırken kaşlarımı çattım.

"Böyle düşünmen için çok erken değil mi? Daha yolun başındasın." Başımı iki yana salladım. Demek istediğimi anlamıyordu ve ona neden düşüncelerimi anlattığımı bilmiyordum. Sanırım buna da sınav psikolojisi diyip geçecektim. Yoksa çok da benlik bir hareket değildi.

"Neyse, teşekkürler." Sırt çantamın askısını bir elimle tutarken diğer elimle kapıyı açtım ve indim. "Yarın sekizde burda olursun, değil mi?" Erdem iç geçirdi.

"Olurum."
***

"Bir şeyler ye." Annemin her zamanki sinirli sesine karşılık sadece gülümsedim ve çantamı omzuma attım.

"Geç kalıyorum."

"Biraz daha erken kalkarsan geç kalmazsın. Disiplinli olmayı ne zaman öğreneceksin?" Omuz silkip kapıyı açtım ve kendimi hızlıca dışarı attım. Erdem'in mesajına göre kapının önündeydi. Bu saatten sonra ancak annemin camdan gözetlememesini umabilirdim ki kapıdan çıktığım anda dua etmeye başlamıştım. Sadece işim düştüğünde yapıyordum bunu ama umarım işe yarardı.

Kapının önündeki arabasını gördüğümde yapmacık bir şekilde gülümsedim ama o mimik oynatmadan benim olduğum tarafa bakmaya devam etti. Güneş gözlükleri takılı olduğu için neye baktığını tam olarak anlamıyordum. Etrafından dolanıp yolcu koltuğuna geçtiğim de Erdem de en az benimki kadar yapmacık bir gülümsemeyi yüzüne yapıştırdı.

"Günaydın, bugün de çok neşelisin." Omuz silkip bu kez gerçekten güldüm.

Yanaktan bi' öpücük verirsen neşeli olurum.

İçimde, Erdem'in ülke ve dünya şartlarını göz önünde bulundurursak oldukça yakışıklı olduğunun farkında olan ses konuştuğunda kıkırdadım.

"Günaydın!" Şen şakrak konuştuğumda Erdem kalkık kaşlarıyla gözlüklerinin üstünden bana baktı. Gülümseyip "şirin" görünmek için omuzlarımı kaldırdığumda sanırım gerçekten işe yaradı ve Erdem de yarım yamalak gülümseyip yola döndü.

"Sanırım insan yaşamını yeterli bulmaya başladın." Başımı iki yana salladım ve emniyet kemerini taktım.

"Hayır ama ben uzatamıyorum o yüzden bu konu hakkında düşünmemek daha iyi."

"Mantıklı bir karar, şaşırtıcı."
***

Sizi seviyorum mmmah

Rebel | Daddy IssuesWhere stories live. Discover now