17

12.5K 667 483
                                    

Deneme kitapçığını kapattıktan sonra saçımdaki lastiği çıkarttım. Beyza'ya baktığımda o da toparlanıyordu. Kaşlarımı çattım. Ben erken bitirmiştim çünkü deneme kolay gelmişti, Beyza'ya da mı kolay gelmişti? Yani, rekabetçi olduğumdan değil ama... Beyza'yla göz göze gelip kafamla denemeyi işaret ettim. Elini basitti der gibi savuşturduğunda kitapçığı vermeden son kez baktım. Belki herkese kolay gelecek kadar kolay bir denemeydi. Ya da ben mi geriliyordum? Ya da diğerleri bana yetişiyordu. Kaşlarım çatık bir şekilde Beyza'nın sırasına baktım. Sınıftan çıkmıştı bile. Tabii, İngiliz sevgilisi hala buradaydı ve her anı değerlendiriyorlardı. Nedenini bilmeyerek sinirli bir şekilde çantamı sırtıma attım ve sınıftan çıktım. Mert de hemen arkamdan çıkmıştı. Mert'e de kolay geldiyse, bu tamamen denemenin suçu olmalıydı.

"Asya, bir şeyler içmeye gidelim mi?" Gözlerimi devirip telefon ekranıma baktım. Çağan Erdem Arslan beyefendi yemekten sonra bir daha aramamıştı veya mesaj atmamıştı, günler olmuştu. İç geçirdim.

"Barışmaya çalışma, sulanma, gidelim" Parmağımı tehdit eder gibi kaldırdığımda Mert ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırdı. Hah, böyle yapınca biraz çekici görünmüştü. "Deneme kolay mıydı?" Mert de kaşlarını çattı.

"Bilmem, optiğe resim yaptım."

***

Biramdan bir yudum alıp Mert'e baktım. Benim aksime doğal, dalgalı, sarı saçları vardı ve gözleri neredeyse siyahtı, yüzü kemikli ve zayıftı, biraz Rus'ları andırıyordu. Liseli bir oğlana göre geliştirilmiş bir vücudu vardı, bilirsiniz, dersleri kötü olan sporcu çocuk. Beni hala sevdiği belliydi ve bundan biraz nefret ediyordum. İki-üç sene kadar beraberdik ve her şey yolundaydı aslında, herhangi bir sorun yoktu. Sadece ilk zamanki gibi hissettirmiyordu. Belki de bütün aşk hikayelerinin sonu buydu. Kısa ya da çok uzun zaman sonra, eninde sonunda, ilk zamanlardaki gibi hissettirmiyordu ve ya insan yeni bir heyecanı kovalamaya başlıyordu ya da kabullenip bu şekilde devam ediyordu. İnsanlığın inşa ettiği etikler olmasa Mert'le arada takılmaya hayır demezdim ama, işte.

"Ne düşünüyorsun?" Mert'in sorusuyla düşüncelerimden sıyrıldım.

"Nasıl sadece benim kimliğimi gösterip girdiğimizi." Sırıttım. "On yedi yaşında olan sensin." Ve evet, Mert benden bir yaş kadar küçüktü. Gözlerini devirdi.

"Demek ki sen küçük görünüyorsun." Gıcık görünmeyi umarak -gerçi bunun için çabalamama gerek yoktu- gülümsedim ve bardağımı çevirip oyalanmaya başladım. "Asya, bir daha mı denesek? Ben neden ve nasıl ayrıldığımızı bile anlamadım." Kendime cevabımı toparlamak için zaman vermek için biramı kafama diktim.

Açıkçası "Biz ayrılmadık ki." falan dese haklı sayılırdı, ama yine nazik davranmayı seçmişti. Bu beni daha da sinirlendiriyordu.

"Biraz ayrı kalmamız daha iyi olur. En azından sınav geçene kadar." Ah, topu sınava atmak... Erdem bile bu konuda dikkatimi dağıtamazdı ama yine de kullanılabilir bir bahaneydi.

"Peki, öyle diyorsan." Mert de birasını yudumladı ve yüzüme bakmayı bıraktı. Bir şekilde onu öpmek istedim. Ya da belki herhangi birini.

***

Mert benimle eve kadar yürümüştü ama ben kendimi bir takside bulmuştum. Araba Erdem'in oturduğu yere geldiğimizde hızlıca ücreti ödedim ve aşağı indim. Mesaj bile atmamıştım ama biz sevgili sayılırdık, bu yüzden sorun değildi. Yani Erdem birden, haber vermeden benim evime gelse ben bunu sorun etmezdim ki pazar günleri de çalışmıyordu. Artı olarak hava kararmıştı. Bu yüzden derin bir nefes aldım ve Erdem'i aradım. Geldiğimizde Erdem kapıyı anahtarla açıyordu, bu yüzden, maalesef, şifreyi bilmiyordum.

Rebel | Daddy IssuesWhere stories live. Discover now