Rİ-1

5.9K 298 556
                                    

Mavi saçları topuz bir biçimde toplanmış, etrafına inciler sarılmıştı, gümüş gözleri büyük bir heycanla parlıyordu. Lacivert pulların çevrelediği ve petrol yeşili sudan oluşan yüzgeçlerinin bulunduğu kuyruğunu hızlı bir şekilde hareket ettirerek sarayın içinde dört dönüyordu.

Bugün babasının sarayından ayrılacaktı.

Bir kez daha bu düşünceyle kalbi heycanla atmaya başlamıştı. Melezlerin eğitim gördüğü kampa gidecekti. 16 yıldır babası onu diğer tanrılardan saklamıştı ve nerdeyse hiçbirini görmemişti. Hayatı tamamen bu sularda geçmişti. Tek arkadaşları deniz canlıları ve naiadlardı. Onları seviyordu ancak suyun üst kısmına çok fazla çıkmamıştı. Su yüzeyine çıktığında artık kuyruğu yerine bacakları oluyordu ve sahiden de onlara alışması biraz zaman almıştı.

Mavi-yeşil mermerlerden yapılan saray aynı zamanda bir çok mercan türüyle daha renkli bir hal alıyordu. Mercanların yanından hızlıca geçerken birkaç balığa selam vermeyi ihmal etmedi ve taht odasına girdi.

Babası Poseidon ve üvey annesi Amphitrite tahtlarında oturmuş sohbet ediyorlardı. Belli ki ziyaretçi saati son bulmuştu. Deniz canlılarının istekleri kesinlikle bitmiyordu.

Anastasia yanlarına yüzerek ikisine de sıkıca sarıldı. Belki de uzun bir süre onları göremeyecekti.

"Sizi özleyeceğim."

"Biz de seni kızım."

Poseidon, tridentini tahtının yanına bırakıp kızına bir kez daha sıkıca sarıldı. Ona yukarda ne olacağını bilmiyordu ve istemsiz bir biçimde endişeliydi. Ölen birçok çocuğu olmuştu ancak Anastasia farklıydı. Tridentini kullanabilen tek kişi oydu ve bu kızını hem bir tehdit hem de bir veliaht yapıyordu. Bir gün tahtından indirilirse onun yerine geçebileceğinin garantisi vardı ancak tahtından indirenin o olabilme durumu da endişesinin bir parçasıydı.

"Ocean'ı sakın kaybetme, biliyorsun içinde gerçek bir ruh bulunan büyülü silahlar düşündüğünden daha önemli. O silahın kendi aklı var. Sahibi şu an sensin ancak başkası olmamasını sağla."

"Merak etme baba, Ocean sadece benim kılıcım değil aynı zamanda dostum. Beni satmaz."

"Hiçbir ruha tamamen güvenme Anastasia."

Baban gerçekten sinir bozucu. İyi ki şu saraydan ayrılıyorsun da bu tür cümleleri bir süre duymayacağım.

Anastasia şu an bir bileklik olan Ocean'ın dediği şeye gülmeden edemedi. Haklıydı. Babasının böyle cümlelerinden canının sıkılması normaldi. Günde onlarca kez tekrar edip duruyordu çünkü.

"Her neyse baba, sonra görüşürüz."

Anastasia, babasından ayrıldıktan sonra Amphitrite'n yanına gidip sıkıca sarıldı. Onu gerçekten kızı gibi büyümüştü bu yüzden üvey olsa bile bir anneden farksızdı.

"Sonra görüşürüz anne. Babama dikkat et, bir yerlere tsunami falan yollamasın ve gemileri batırmasın."

"Ben sakin biriyim Anastasia, öyle bir şey yapmam."

"Evet, bak şu an inandım baba."

Anastasia gülerek annesinden uzaklaştı ve ikisine de el sallayarak taht odasından çıktı.

İçine biraz ambrosia ve nektar koyduğu çantasını sırtına alarak saraydan çıktı. Gördüğü her kişiye selam vermeyi unutmadan birkaç saat yüzdü, arada dinlenerek çantasından bir şeyler atıştırdı ve enerjisini topladı. En sonunda gördüğü altın sarısı bariyerle geldiğini anlamıştı. Sudan sıçradığında kuyruğunun yerini ayakları almıştı. İskeleye ayak basarken ise üzerinde suyun oluşturduğu uzun ve rahat kıyafetler vardı, saçları artık topuz değil, salıktı.

ANASTASIA|Ruh İncisiWhere stories live. Discover now