Rİ-15

1.2K 86 0
                                    

"Vay canına!" dedi Ariel. Mariana'nın kalbinin gerçek bir kalp olacağını düşünmezdi.

Kristal kalp sembolik olarak çizilen kalpler gibiydi ve tamamen altından yapılmış gibi görünüyordu. Suyun ortasında havada süzülüyordu ve etrafı neredeyse tamamen aydınlatacak bir ışık yayıyordu. Kalpten çıkan ikordan ipler duvarların çatlaklarından giriyor ve yollarına çatlaklardan devam ediyordu. Bu iplerin ana damarlar olduğunu düşündü.

"Biliyorum, oldukça etkileyici."

Ariel tanrıçayı tamamen unuttuğunu fark edince kendine kızdı. Görevleri onu bulmaktı ve şu an sadece kalbe bakıyordu.

Bakışlarını tanrıçaya çevirdiğinde ne tepki vereceğini bilemedi. Akı olmayan simsiyah gözleri bomboş bir şekilde bakıyordu. Yosunu andıran koyu yeşil saçları suyun içinde dalgalanıyordu ve arada bir gözlerinin önüne düşüyordu. Elinde ufak bir çift başlı deniz yılanı vardı ve başını okşuyordu. Yılan sarı gözlerini kendisinden ayırmıyordu. Tanrıçanın, elinde tuttuğu deniz yılanı gibi yeşil bir yılan kuyruğu vardı. Hafif şeffaf yüzgeçler bu kuyruğu çevreliyordu.

Gözlerini tanrıçadan ayırabildiğinde bir kez daha etrafa baktı ama arkadaşlarını göremedi.

"Arkadaşlarım neredeler?"

Tanrıça bakışlarını kalbinden çekmeden "Onlar güvende ama küçük deniz kızı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Onu henüz bulamadılar." dedi.

"Kim bulamadı? Bizi mi arıyordunuz?"

Tanrıça siyah gözlerini Ariel'e çevirdi. "Siz beni aramıyor muydunuz?"

Ariel ne diyeceğini bilemedi. Evet, tanrıçayı arıyorlardı ama kaçırılma fikri hiç aklına gelmemişti.

"Beni öylece yüzerek bulamazsınız Poseidon kızı. Ben sizi bulurum. Sizi buraya getiren de sadık muhafızlarım elbette." dedi tanrıça ve parmağını bir köşede duran mızraklı askere doğrulttu.

Asker normal bir insan vücuduna sahip gibiydi ama rengi mavi-yeşil arası bir şeydi. Boynunun iki yanında solungaçları vardı. El ve ayak parmaklarının arasında da perdeler mevcuttu ve tırnakları birer pençeyi andırıyordu. Aynı zamanda sırtında ve kollarında yüzgeçler vardı. Bir çeşit deniz insanı gibiydi. Sadece çokça canavara benziyordu.

İçeri bu yaratıklardan ikisi daha girince tanrıça ve Ariel'in bakışları oraya döndü. Anastasia bu iki canavarın tuttuğu kollarını çekerek kurtulmaya çalışıyor ve nereden duyduğu belli olmayan Antik Yunan dilinde küfürler yağdırıyordu.

Arkadaşına şaşkınlıkla bakarken "Anastasia?" dedi. Gümüş gözler sakinleşip kendisine dönünce gergince gülümsedi. "N'aber?"

Kızın yüzünde şaka mı yapıyorsun? İfadesi belirince sorduğu sorunun ne kadar saçma olduğunu fark etti.

"Bırakın onu. Eski dostumuza böyle davranmamalıyız." dedi tanrıça. Tanrıçanın emriyle yaratıklar Anastasia'yı bırakınca tanrıça dahil ne olduğunu anlamadan Kutsal buz kılıcıyla yaratıklardan birini toz yığınına döndü. Diğeriyse çoktan kaçmıştı.

Kızın soğukkanlı bakışları tanrıçaya döndü. Tanrıça sakinliğini koruyarak "Askerlerimi kafana göre öldüremezsin. Burada misafirsin, haddini bil." dedi.

Kız ellerini alayla teslim olurcasına havaya kaldırdı ve kılıcı tekrardan bilekliğe dönüştü. "Siz nasıl isterseniz Tanrıça Mariana. "

Ariel konuya Fransız bir biçimde bakışlarını ikisi arasında gezdirirken aralarında ne yaşandığını çözmeye çalıştı.

Tanrıça meraklı bakışlarını (belki de meraklı değildi. Kadının gözleri simsiyah, meraklı olsa ne yazar?) Anastasia'da dolaştırdı. "En son ne zaman görüştük hatırlıyor musun İnci?"

ANASTASIA|Ruh İncisiWhere stories live. Discover now