Rİ-25

1K 86 0
                                    

Çatlaklardan yayılan altın sarısı ışıklarla aydınlanan koridorlarda yüzüyordu. Tanrıçayı görmesinin üzerinden ne kadar zaman geçmişti? 1 saat? 5 saat? 1 gün?

Zaman kavramı bu labirentte daha da bozuktu. İçinden saydığı her 60 saniye kendisine 1 saat geçmiş gibi hissettiriyordu. Peki ya doğru olan hangisiydi?

Geçtiği koridorların hepsi hem birbirine çok benziyordu hem de hiç benzemiyordu. Bu koridorlardan hem daha önce hiç geçmemişti hem de geçmişti.

Birbiriyle çatışan kişilikleri, işini daha kolay yapmıyordu. Tam tersine kafasının karışmasına ve başının ağırmasına neden oluyordu. Belirli aralıklarda kısa süreli nöbetler geçiriyordu. Vücudu deli gibi titriyor, gözlerinin önünden anılar geçiyor, vücudu çok zorlanırsa burnu kanamaya başlıyordu. Böyle bir durumda akıl sağlığını koruması mümkün değildi.

En sonunda bir duvarın dibine oturup başını duvara vurdu sinirle. Başının arkasında ufak bir sızıdan başka bir şey oluşmasa da suyun dondurucu soğukluğunda başından boynuna doğru süzülen ikoru hissedebilmişti.

"Buradan asla çıkamayacağım."

Umutsuz sesi labirentin duvarlarında yankılanıp kendisine döndü.

"Eğer Mariana Pontus'un tarafında değilse neden bana yardım etmiyor? Sadece yolumu bulmama yardım etse de olur. Sorularımı cevaplamasa bile sonsuza kadar burada kalmak istemiyorum."

Her zaman alışkın olduğu sesten bir cevap bekledi. Belki fikrini belirtir diye sessizliğini korudu ama Ocean tek kelime bile etmedi.

Anastasia elindeki kılıcına baktı. Ocean'ı hissetmeye çalıştıysa da başarılı olamamıştı. Neydi bu, bir oyun mu? Bu labirent yetmezmiş gibi bir de Ocean'ı mı almışlardı?

Sinirle başını bir kez daha duvara vurdu. Bir kez daha ve bir kez daha...

Çaresiz bir biçimde elleriyle yüzünü kapattığında görmeyi beklediği siyahlık yerine bir anı geldi gözlerinin önüne.

Küçük kız ufak bir adaya doğru yüzdü. Yakıcı kumun üzerine çıktığında kuyruğunun yerini her zamanki gibi ayakları aldı. Oturduğu yerden ayaklarına baktı ve parmaklarını oynattı.

Bir süre kendini hazır hissedemedi. Ufak bir dalga parmak uçlarına kadar gelip ona dokunmadan geri çekildi. Bunun, Pontus'un ona "Hadi." deme şekli olduğunu biliyordu.

Ayağa kalkıp dengesiz bir şekilde birkaç adım ötesindeki ağaca yürüdü. Dengesini kaybedince düşmemek için ağaca tutundu. Karaya ilk çıkışı değildi ama zamanının büyük bir kısmını suda geçiriyordu. Bu da bacaklarını kullanmaya alışmasını engelliyordu.

Kendini hazır hissettiğinde derin bir nefes alıp yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. İnsanlar nasıl yapıyordu? Önce sağ adımını ileri attı, sonra sol adımını. Yavaş yürüyüşleri hızlanırken yürüyebildiğini görünce büyük bir sevinçle doldu içi.

Okyanusa dönüp "Başardım!" diye bağırmak istedi. Babasına dönerken yanlışlıkla bacakları birbirine girdi ve kumun üzerine düştü. Ağzına dolan kumu tükürdü. Oysa başardığını sanmıştı.

Hayal kırıklığıyla kumdan kalkmaya yeltenmedi. Görüş açısına narin bir el girince başını kaldırıp kendisine gülümseyen Dryad'a baktı.

"Başarıya ulaşmak mücadele etmekle mümkündür. Hadi, ayağa kalk ve tekrar dene. Elbet tekrar düşeceksin ama her seferinde daha güçlü kalkacaksın."

Gözlerini açarak şaşkınca gördüğü anıyı düşündü. Dryad'ın ona söylediği sözler gülümsemesini sağladı. Duymayacağını bilse bile kendi kendine "Teşekkür ederim." dedi.

ANASTASIA|Ruh İncisiWhere stories live. Discover now