Rİ-21

1.1K 102 15
                                    

Kızın mavi saçları suyun akıntısıyla dalgalanırken artık rüyasının da anılarının bir parçası olduğunu anlamaya başlamıştı ama babasının Poseidon olmayışı... bunu kabullenemezdi. O yıllarca Atlantis'te büyümüştü. Nasıl olur da Pontus'un kızı olabilirdi ki? Hiçbir şey mantıklı gelmiyordu.

"Hiçbir şey hatırlamadığını unutmuşum."

"Her şeyi hatırladığında çevrende kimse kalmayacak İnci. O zaman bana geri döneceksin."

Lagiacrus'un sözleri zihninde yankılanırken neden bahsettiğini daha iyi kavramaya başladı. Bu anıları, unuttuklarının sadece küçük bir parçasıydı.

Bir deniz yılanı parçalara ayrıldı. Vücudu toza dönüşüp Tartarus'a gitmek yerine parçalanmış bedeni zeminde kaldı. Havaya yayılan kanda kendisini gördü: 10 yaşında, mavmavi gözlerinde şeytani bir parıltı bulunan kız.

İnleyerek başını tuttu ve gözlerini kapattı. Gözlerini o kadar sıktı ki bu görüntüleri engelleyeceğini düşündü.

Deniz yılanının yanına 3 Siren cesedi düştü. Ardından Mariana'nın yanındaki muhafızlar suda hafifçe süzülerek zemindeki yerini aldı. Etrafı kaplayan kan, havadaki sis gibiydi. Uzağı görmeni engelliyordu. Sisten tek farkı sana kendi yansımanı gösteriyorlardı. Kanın parlaklığı hafifçe azalırken gördüğü yüz de silindi.

Bu sefer bakışlarını elindeki tanıdık kılıca çevirdi. Kutsal buzdan yapılma kılıç, kandan daha iyi yansıtıyordu yüzünü. Yüzündeki canavar kanları suyun içinde olmasına rağmen akmamış veya dağılmamıştı. Sanki gerçek kişiliğini gelecekteki kendisine aktarmak için özellikle böyle davranıyordu küçük kız.

Görüntü birden kılıçtan uzaklaştı ve simsiyah boşluğa kilitlendi. Karanlığın içinden çıkan onlarca canavar intikam için üzerine çullandı.

Gözlerini hızla araladı. Bu sefer de rüyadan uyanmak ister gibiydi. Bulunduğu yerde iyice büzülürken 10 yaşındaki hali gözlerinin önünden gitmiyordu. Şu anki gümüş gözlerinin aksine şeytani bir parıltıyla kaplı mavi gözleri aklından silemiyordu. O bakışlar... bir katilin bakışlarından farksızdı. Öldürmek için doğmuşcasına soğukkanlıydılar. 10 yaşındaki bir kızı hangi baba böyle bir canavara çevirmek isterdi ki?

O an yıllarca yapmadığı bir şey yapmak istedi: hüngür hüngür ağlamak. İçini yakan görüntüleri gözyaşlarıyla dışarı atmak istedi. Haykırışları okyanusta yankılansın ve sesi asla kaybolmasın istedi. Acı çektiğini ilk defa herkesin bilmesini istedi.

Ama yapamadı. Gözlerinden bir damla yaş gelmedi. Dudaklarından herhangi bir çığlık firar etmedi. Olmadı. Olduğu şey için ağlayamadı.

Bir süre sessizce bekledi. Herhangi bir başka görüntünün gözlerini istila etmesini bekledi. Ama hiçbir şey olmadı. Okyanus doğan güneş ile yeni yeni aydınlanmaya başlarken başını yerden kaldırdı ve birkaç metre ötesindeki çukura baktı. Korkunç anılarının saklandığı o çukura yaklaşmak bile istemedi.

Okeanos'un sarayına baktı ama oraya da dönemezdi. Orası evi değildi. Bir gecelik dinlenme merkeziydi o kadar.

Gerçi şimdi bir evi varmış gibi hissetmiyordu. Yıllarını geçirdiği Atlantis bile evi gibi gelmiyordu artık. Ne Poseidon'un sarayı eviydi ne de başka bir yer.

Yüzünü ovuşturup anılarını zihninin en derin köşelerine itekledi. Yavaşça çukura doğru ilerleyip oturdu. Sonsuz gibi görünen karanlığa dalgın dalgın bakmaya başladı. O karanlıkla mavi gözleri görecek kadar paranoyaklaştığını hissetti. Başını sallayarak görüntüden kurtulsa da karşılaştığı bakır gözler daha iyi hissetmesini sağlamamıştı.

ANASTASIA|Ruh İncisiWhere stories live. Discover now