Rİ-26

1K 75 1
                                    

Önünde ilerleyen sarışın çocuğu bir kez daha süzdü. Taht odasına girmekten vazgeçtiğinde onu dışarı çıkarabileceğini söylemişti. Şimdi de o önde Anastasia arkada labirenti andıran koridorlarda ilerliyorlardı.

Koridor duvarlarını incelerken Isaac'i kaybetmemeye oldukça özen gösteriyordu çünkü çocuk çok sabırsızdı ve fazlasıyla hızlı yürüyordu. Birkaç saniye gözlerini ayırsa hemen başka bir koridora sapıyordu.

Aralarındaki sessizliği bozmak için başından beri aklında olan soruyu dile getirdi. "Kimin oğlusun?"

"Önemli değil. Zaten muhtemelen bir daha karşılaşmayız."

Anastasia çocuğun bu haline gözlerini devirdi. Kimin çocuğu olursa olsun fazlasıyla soğuktu ve çok karamsardı.

"Bu soruma bir cevap değil. Hangi tanrı senin ebeveynin?"

Isaac aniden durup birkaç saniye dik dik Anastasia'nın gümüş gözlerine baktı. Daha sonra bir şey söylemeden ilerlemeye devam etti.

Aradan geçen birkaç sessiz dakikanın sonunda sonunda altın sarısı bir hareyle çevrili kalbe ulaşmışlardı. Bundan sonra yolu biliyordu.

"Yolları nasıl ezberledin? Burada mı yaşıyorsun?"

"Melez kampının yerinde olsam bir Phorkys meleziyle iyi anlaşamazdım. Bu yüzden burada yaşıyorum."

Anastasia kaşlarını çatarak Isaac'e baktı ve "Yani baban Phorkys öyle mi?" dedi.

"Aynı şeyi iki kere söylemeyi sevmem 'halacım'."

Anastasia, Isaac'in bu alaycıllığına güldü ve saçlarını karıştırıp "Ben anladım alayacağımı 'canım yeğenim', merak etme." dedi. "Yine de melez kampına gelebilirsin. Eminim ki seni gayet iyi bir şekilde ağırlarlar."

Isaac'ın kaşları bu söyledikleri mümkün değilmiş gibi havaya kalktı. "Seni orada ne beklediğinden bi' habersin değil mi?"

Bu sefer şaşırma sırası Anastasia'ya geçti. "Beni kampta bir şey mi bekliyor?"

"Herkes senin Pontus'un kızı olduğunu öğrendi. Hekate kızlarının bariyerine girmeden gözlemlemek ne kadar zor oldu haberin var mı senin?" diye yakındı Isaac ama buna rağmen sözlerine devam etti. "Seni artık bir düşman olarak görüyorlar. Savunma hatlarını oluşturmuşlar bile. Eğer oraya gidersen sana acıyacaklarını sanmıyorum."

"Ama babam..."

Isaac, Anastasia'nın umutlu sesini yarıda keserek sinirle sesini yükseltti. "O senin baban değil! Senin baban Pontus, bunu aklına sok. Gerçeklerden kaçmak hiçbir işe yaramaz."

Anastasia bunların farkındaydı ama kabullenemediğini o an anladı. Duydukları içinin titremesine neden oldu. Tek suçu antik bir tanrıdan doğmuş olmasıydı, başka ne yapmıştı ki?

Isaac, Anastasia'nın bu kırgın halini önemsemeden sözlerine devam etti. Birinin onu gerçeklerle yüzleştirmesi gerekiyordu. "İnsanlar değişmez Anastasia. Kimse değişmez. Özünden kaçmaya çalışmanın hiçbir anlamı yok. Sadece 16 yıldır sahip olduğun kişilik sen değilsin. Bunu kafana sok."

Anastasia yutkundu. Gözlerinin dolmaması için bakışlarını kristal kalbe çevirdi. Kristal kalbin altın sarısı parlaklığı kendi gümüş gözlerinde harmanlandı. Gerçekten kimse değişmez miydi?

Belki de değişmezdi. Belki de bu gerçek kişiliği değildi. Ama şu an sahip olduğu "sahte" benliğiyle bir şey yapacaktı. Sahte kişiliğiyle verdiği sahte kararlar belki de gerçek kişiliğiyle verdiği gerçek kararlardan çok daha önemliydi, kim bilir?

ANASTASIA|Ruh İncisiWhere stories live. Discover now