4. Bölüm "Piknik"

69.4K 3.1K 175
                                    


Alp kantine girdiğinde Şeyma hemen telefonuyla ilgilenmeye başladı. Bir aydır ne zaman onu görse abartılı hareketler içinde çırpınmaya başlıyordu. Ya Buket'in arkasına saklanıyordu ya da kafasını gömecek materyaller buluyordu. Alp, uzaktan başıyla selam vererek arkadaşlarının yanına geçtiğinde "Tehlike geçti." diyerek kıkırdadım.

Şeyma göz ucuyla Alp'in olduğu tarafa bakıp kaşlarını çattı. "Dalga geçme İkra." diyerek sandalyesinde dikleşti ve kahvesinden koca bir yudum içti.

"Sen söyle Buket. Çocuğu gördüğü zaman bi tuhaf olmuyor mu?"

Buket önündeki ciltli, ansiklopediyi andıran kitabın üzerine dirseğini koyup açık kahve gözlerini Şeyma'ya dikti.

"Aşık olmuyorum de bana."

Şeyma gözlerini kırpıştırarak "Ne aşkı be? Aşık falan olmuyorum ben!" dediğinde Buket "Yalan." deyip dirseğini indirip kitabını açtı. "Yalan söylüyorsun."

Ah Buket ah! Bıçak gibi keserdi insanı netliği. Ne dediğini bilirdi, neyi nasıl söylediğinde alacağı reaksiyonu kestirirdi.  Zekiydi ve delici bakışları vardı. Dürüstlüğüyle insanı al aşağı edecek biriydi. Öyle pek göze batmayı sevmezdi, düzeltiyorum, göze batmaktan nefret ederdi. Kendini kamufle edecek kadar kafasını kitaplarına gömer, insanların dedikleriyle değil icra ettikleriyle ilgilenirdi. Hatta bazen hiç ilgilenmezdi. Açık, yer yer yeşil dalgalı açık kahverengi gözleri vardı. Saçları dondurmaların üzerine konulan karamel rengindeydi.  Alt kirpikleri neredeyse yoktu. Sivri, ifadesini sertleştiren keskin bir çeneye sahipti. Boynu uzundu boyu gibi.  Kalabalıkta dikkat çekmez ama yakından görenler duru güzelliğine hayran olurdu.

Buket Şeyma'nın yurtta oda arkadaşıydı.  Okula birkaç kez beraber gelmiştik. Çok konuşkan değildi ama birbirimizin dilinden amladığımızda arkadaş oluvermiştik. Alp'i saymazsak ilk arkadaşımızdı.

"Buraya mı geliyor o?"

Şeyma'nın titrek sesini duyduğumda Alp'in olduğu tarafa baktım. Şeyma'nın dediği gibi bize doğru geliyordu. Elinde de küçük dikdörtgen kağıtlar vardı.

Şeyma yerinde git gide büzülürken Alp masamızın başında dikilip selam verdi ve elindeki biletleri masaya bıraktı.
"Yarın piknik var. Gelmek istersiniz belki."

Üç kız kendi aramızda bakıştık. Ben pek gitmek istememiştim ama Şeyma belli ki istiyordu. Buket'in ise umrunda değildi.

"Gelmek isteyen başka birileri varsa onlara ver sen." deyip biletleri Alp'e uzattım.
Alp göz ucuyla Şeyma'ya baktı. Şeyma bakışlarını kaçırdı. Alp tekrar bana baktığında pür dikkat onları izlemiyormuş gibi yapıp biletleri tekrar uzattım.

"Sende kalsın. Gelmek isteyen olursa verirsin."

Arkasını dönüp tekrar arkadaşlarının yanına gittiğinde biletleri Şeyma'nın önüne bıraktım. On dakika sonra Şeyma bir anda "Gitsek mi ya?" diye sorduğunda ben Akif'e mesaj yazıyordum, Buket de kitabın arasındaki notlarını düzenliyordu.

Buket omuz silkip "Bana fark etmez." dediğinde Şeyma bana döndü. Telefonu bırakıp "Gitmek mi istiyorsun?" diye sordum. Şeyma Buket'in umursamaz tavırlarından kopya çekmeye çalışsa da başarısız oluyordu.

"Açıkçası ben pek gitmek istemiyorum." deyip Alp'lerin masasındaki hangi zümreye ait olduklarını bilemediğim ama şımarıklıkları paçalarından akan Ceren ve Sena'ya baktım. Sena, Alp'in arkadaşının, adı Kaan'dı, dizine elini koyup bir şeyler söylüyordu. Kaan pek onu dinliyormuş gibi değildi.

Sena Kaan'ın ilgisini çekemediğinden memnun değilken kendimi Kaan'la göz göze gelmiş buldum. Sena Kaan'ın nereye baktığını takip edip beni bulduğunda burnundan soluyarak birkaç bir şey söyledi. Kaan Sena'nın çabalarını boşa çıkarıp bize doğru bakmaya devam ettiğinde gözlerimi etrafta dolaştırıyormuş da o sırada göz göze gelmişiz gibi göstermek için hızla etrafa göz attım. Ne kadar işe yaramıştı bilmiyorum ama sanki gülerek beni izliyormuş gibi sıkılıp utanmıştım.

İKRAWhere stories live. Discover now