YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: DOĞAÇLAMA

590 71 27
                                    

     Mir söylediği gibi güzel bir yerde, Moda'nın ünlü bir mekânında güzel bir yemek ısmarladı bana. İlk başlarda aramızda bulunan kocaman buz kütleleri kısa zamanda hızla erimiş ve eski halimize dönüvermiştik. Yemeğimizi bitirdiğimizde birden yine o ciddi ifadesini takındı ve:

"Güzin, sana söylemek istediğim bir şey var," dedi.

"Hayırdır inşallah," dedim tedirgin bir merakla.

"Aslında bunu sana uzun zamandır söylemek istiyordum ama bir türlü doğru ânı bulamadım."

İyice meraklanmıştım, o yüzden hiç araya girmeden dinlemeye devam ettim.

"Sana verdiğim bir söz vardı. Onunla ilgili. Ama sana..." 

Burada durdu, yüzüme baktı. Sanki en iyi cümleleri seçmek için yüzümden duygularımı tartmaya çalışıyordu. 

"Sana bazı kötü şeyleri hatırlatmak istemediğim için bekledim. Belki de biraz unutmanı istedim. Bilmiyorum işte."

"Mir, iyice merak ettim şimdi. Ne söz vermiştin bana? Hatırlamıyorum hiç ben."

"O gece... o gece sana aramızdaki sırrı Berk'e söyleyenin ben olmadığımı ama söyleyeni mutlaka bulacağımı söylemiştim. Hatırlıyor musun?"

"Evet."

"Kimin söylediğini öğrendim."

Umursamıyor, merak etmiyor gibi görünmeye çalışsam da içten içe meraktan ölüyordum.

"Pelin söylemiş."

İşte buna gerçekten çok şaşırmıştım ve bu şaşkınlığımı saklamaya hiç gerek duymadım.

"Pelin mi? Ne alaka ya? Pelin nereden biliyormuş? Sadece Sude, Ela ve sen biliyordun."

"Siz kızlarla okulun bahçesinde konuşurken duymuş ve Berk'e söylemiş."

"Sinsirella'ya bak sen! Ne ara o kadar yakınımıza gelmiş de duymuş bizim ne konuştuğumuzu? Pes valla! O kadar da dikkat ediyorduk kimse duymasın diye."

"Valla durum bu, Güzin."

"Peki sen bunu kimden öğrendin?"

"Emre'den."

"Hmmm. Peki Emre'ye güvenebiliyor muyuz?"

"Evet. Yani bence yalan söylemiyor. Söylemesi için bir neden göremiyorum."

"Peki o zaman, sen öyle diyorsan. Bu arada teşekkür ederim."

"Teşekkür etmene gerek yok. Sözümü tuttum sadece."

"Sözünü tuttuğun için teşekkür ederim," dedim gülümseyerek. O da aynı şekilde karşılık verdi. O günü Moda'yı ve Kadıköy'ü gezerek tamamladık. Güzel bir gün olmuştu. Mir'le aramızın düzelmesine oldukça mutluydum.

Ertesi gün benim dersim Mir'inkinden bir saat kadar geç bitiyordu ve okulda beni bekleyeceğini söylemişti Mir. Bu yüzden dersim bittiğinde aradım hemen.

"Alo, Mir neredesin? Çıktım ben."

"Bizim kattayım. Buraya gelsene canım."

"Tamam," diyerek kapattım telefonu. "Canım" mı? Bir dakika bir dakika Mir az önce bana "canım" mı demişti? Şoklar içindeydim. Ama böyle bir kelimenin Mir'in ağzından çıkacağına ihtimal vermediğim için 'telefonda yanlış duydum herhalde' diye üzerinde durmadım fazla. Mirlerin bölümün bulunduğu kata geldiğimde Mir'in dört kız, bir erkekten oluşan bir grup tarafından ablukaya alındığını gördüm. Bir şer çetesini nerede görsem tanırdım. O arada Mir de beni görmüş olacak ki elini kaldırdı ve bana seslendi:

"Güzin, buradayım canım!"

Ya ben yine yanlış duyuyordum herhalde. Yine mi "canım" demişti Mir bana? Bu kafa karışıklığı içinde onlara doğru yürüdüm. Tam selam verecektim ki Mir elimden tutup beni kendine çekti ve kolunu omzuma attı. Yanağımdan öperek "Hoş geldin, hayatım," dedi şaşkın bakışlarım arasında. Bu beklenmedik hareket karşısında ne yapacağımı bilemedim. Şaka mı yapıyordu, oyun mu oynuyordu yoksa şizofrene mi bağlamıştı, anlayamadım. O şaşkınlığıma bir de ortamdaki şer çetesi kızlarının kıskanç ama aynı zamanda da "Iyy, Mir'in sevgilisi bu muymuş?" tarzındaki küçümseyici bakışlarının ağırlığı eklenmişti.

Allah'ım biri bana kamera şakası yapıyordu galiba!

Hadi kameralar nerede? Bitirin artık şu oyunu!

Yok değildi. Üstelik bitmek de bilmiyordu. Mir beni hepsiyle tek tek tanıştırdı: Şeynur, Şeysu, Şeynaz, vs. Sonra da nihayet:

"Arkadaşlar, bizim Güzin'le bir planımız var. Kusura bakmayın. Görüşürüz," dedi.

 Çetenin tek erkeği ve hemen onun yanındaki kız – sanırım sevgililerdi – içten, diğer üç kız ise dişlerinin arasından yalandan "Memnun olduk, Güzin," dediler. Mir omzumdaki kolunu indirip aynı kolun eliyle elimi tutarak beni sürüklercesine oradan çıkardı. Onun yanında kendimi babasının elinden tutmuş, o koca adamın büyük adımlarına ayak uydurmaya çalışan küçük bir kız çocuğu gibi hissettim o an. Okul binasından çıkana hatta okuldan biraz uzaklaşana kadar hiçbir şey söylemedim çünkü Mir'in oyununu bozmak istememiştim. Ama sonunda dayanamayıp elimi elinden çektim hızla:

"Bu neydi şimdi Mir?" dedim.

"Güzin, oyunumu bozmayıp yardımcı olduğun için çok sağ ol. Bıkmıştım artık bunlarla uğraşmaktan. Her gün biri geliyor. Yok 'benimle çıkar mısın?' yok bilmem kim senden hoşlanıyor.' Gerçekten çok bunalmıştım valla. Baktım yine iş oraya doğru gidiyor, sen de tam o anda arayınca böyle bir oyun geldi aklıma. Tamamen doğaçlama yani. Ama süper oldu! Kurtuldum! Kurtardın beni valla. Artık gelmezler bir daha. Oh be! Çok teşekkürler Güzin. Çok sağ ol."

Tüm söyleyeceklerini söylemesini bekledim hiç sesimi çıkarmadan. Sonra da:

"Bitti mi?" dedim. Tepkim üzerine ufak çapta bir dumur yaşadı. 
    
"Bit-ti," dedi. "Sen kızmışsın bana. Ama neden?"

"Neden mi? Bir de soruyor musun? Mir, beni dahil ettiğin bu oyunu oynamak için benden izin almadın, emrivaki yaptın! Ve ben emrivakilerden hiç hoşlanmam! Hatta nefret ederim!"

"Ama ben... ne bileyim... bir şey demezsin sandım."

"Evet, belki önceden haberim olsaydı, 'Güzin, böyle böyle bir durum var, aklıma şöyle bir şey geldi. Ne dersin?' diye bana sorsaydın sana yardım etmek için kabul ederdim. Ama sen resmen beni hiçe sayıp kafana göre takıldın!"

"Ama ben..."

"Ama sen ne? Dua et de oyununu bozmadım. Seni orada rezil de edebilirdim!"

"Güzin, çok özür dilerim. Böyle tepki vereceğini düşünemedim."

"Mir, özür dileme! Bana emrivaki yapma! Kendi kafana göre benim adıma karar verme! Ben gidiyorum. Sakın peşimden gelme! Sakın da arama beni!"

Bir hışımla yanında uzaklaştım. Ya nasıl bana hiçbir şey söylemeden böyle bir şey yapardı? Nereden çıkmıştı bu oyun saçmalığı? Doğaçlamaymış! Peh!

Afili afili konuşmayı pek iyi biliyorsunuz Mir Bey! Ama kaç yıldır tanıdığınız arkadaşınızın ondan habersiz, plansız işlerden, emrivakilerden, onun adına karar verilmesinden hoşlanmadığını hiç öğrenememişsiniz! Allah'ım ya! 

Sinirden çıldırıyordum. 'Kan beynime sıçradı' derler ya, benim de vücudumdaki bilmem kaç litre kanın tümü sanki kafamda toplanmıştı. "Canımmış! Senin canın..." Allahımmm! Beddua etmeyi hiç sevmeyen benim gibi bir insana da az kalsın beddua ettirecekti ya, pes! "Bir de elimi tutuyor, hayatım diyor! Allah'ım! Çıldırıciim!"    

(Değerli Wattkadaş, yeni yılın umut dolu bu ilk günlerinde kısa da olsa yeni bir bölüm atmak istedim😊 Umarım beğenirsin. Yeni yılda tüm hayallerin tam da istediğin gibi gerçekleşsin. GÜZ'ün ve senin yıldızın hep parlasın. 2020'de de
HEP GÜL! HEP SEV! HEP OKU!)

GÜZ SAÇLI KIZ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now