OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: GÜZ YAPRAĞI

604 63 179
                                    

      İşte yıllarca hayalini kurduğum an! İşte mutluluktan öleceğimi sandığım an! İşte bir zamanlar duyar duymaz 'evet' diyeceğim an!

    Ama şimdi duruyordum. Sevdiğim adamın yüzüne bakıyor, öylece duruyor ve ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemeden kıvranıyordum için için. Kabul etsem... ya beni yine hayal kırıklığına uğratırsa diye ölesiye korkuyordum. Hayır desem... ya birlikte çok mutlu olursak ve ben bu mutluluğu kendi ellerimle itmiş olursam diye içim titriyordu. Off! Ne yapacaktım? Ne yapmalıydım? Sanırım kıvrandığımı fark etmiş olan Berk:

     "Güz, lütfen kendini hemen cevap vermek zorunda hissetme," dedi. "Ben beklerim, sorun değil. Bilmiyorum... belki biraz erken davranmış da olabilirim. Ama artık hiçbir şeyi içimde tutmamaya karar verdim ben. Hayır dersen de anlarım. Kısmet derim, napayım? Gönül bu sonuçta. Kimse kimseyi zorla sevemez. Ne demiş Nazım Hikmet: 'Yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?' Değil elbette. Ben seni beklerim. Ama umarım yaşadığımız kötü günleri telafi etmeme izin verirsin. Hem senin için hem de benim için."

     "Ben... ben ne diyeceğimi bilemiyorum Berk. Sanırım biraz zamana ihtiyacım var cevap vermek için."

     "Nasıl istersen."

      Bu konuşmanın sonrası biraz tatsız geçti haliyle. Ben, az önce benden hoşlandığını söyleyen birine karşı nasıl davranacağımı, ne söyleyeceğimi bilememenin huzursuzluğunu yaşıyordum, Berk ise az önce hoşlandığını itiraf ettiği birinden hayır cevabı duyma ihtimalinin tedirginliğini. Bir süre bu huzursuz hava dolaştı aramızda. Aslında en iyisi oradan ayrılmaktı ama Berk'in yanlış anlamasından korkarak bir şey diyemiyordum. Sanırım Berk de aynı nedenden ötürü susuyordu ama sonunda sessizliği bozan yine o oldu:

     "Kalkalım ister misin?"

     "Evet."

     Yol boyunca da pek konuşmadık. Ara ara ikimiz de bu tedirgin havayı dağıtma çabasına girdik beceriksizce. Tabi başarısız olduk. Berk benimle yurda kadar geldi. Ayrılırken:

     "Lütfen acele etme, Güz. İstediğin kadar zamanın var. Tüm zamanım senin," dedi ve vedalaştık.

     İşte benim için asıl zor olan süreç bundan sonra başladı. Günlerce, gecelerce düşündüm. Bir yanım deli gibi onunla olmak istiyordu. Elinden tutmak, ona sarılmak, 'sevgilim' diyebilmek, gözlerinin içine korkmadan bakabilmek... Diğer yanımsa ona hiç güvenmiyordu. 'O bir kere seni üzdü. Tekrar üzmeyeceği ne malûm?' diyordu ve bana bu sefer de üzülürsem diğerinden çok daha fazla acı çekeceğimi söylüyordu. Günlerce, gecelerce bu düşüncelerle kıvrandım durdum. Bu arada okula gitmek dışında yurttan hiç çıkmadım. Onu görmeyi hiç istemiyordum, hazır hissetmiyordum henüz. Kararımı etkilemesinden korkuyordum. Telefonlarını açmadım, mesajlarına da cevap vermedim bu arada. İnci'den rica ettim karar aşamasında yalnız kalmak istediğimi Berk'e iletmesini, tabi bunu benim istediğimi belli etmeyecek şekilde. İnci görevini başarıyla yapmış olacak ki arama ve mesajlar kesildi.

     Tam on gün sürdü bu karar aşaması. Ama uykusuz geçen uzun gecelerin sonunda kararımı vermiştim ve kararsızlığın yaşattığı cehennem azabından kurtulmuş birinin rahatlığıyla ferahlamıştı gönlüm. Hemen Berk'e o akşam buluşmak istediğimi bildiren bir mesaj attım. Saniyesinde cevap geldi: "Tabi ki olur. Nerede ve saat kaçta?"

     Saat beşte okulun ilaçlandığı gün oturduğumuz kafede buluştuk. Ben bir kahve ve pasta söyledim. Berk ise hiçbir şey söylemedi. Heyecandan yemek yiyecek durumda değildi sanırım. Siparişler gelince uzatmadan konuya girdim hemen.

GÜZ SAÇLI KIZ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now