Sırılsıklam

18.5K 378 4
                                    

First, there is desire (önce tutku vardır)
Then, crush (sonra hoşlanma)
Then, suspicion (sonra şüphe)
....
Without trust, there is no love... (güven olmadan, aşk da olmaz.)
Will drive you mad (ve bu seni delirtir)
Moulin rouge filminden...

Bazen bir cümle içinde soru işaretleri bulundurmasa da bir sorudur aslında. Cevabı ise bir bekleyiş, umut ya da umutsuzluk...

Aklım ve kalbim karmakarışıkken, o anda çözümsüz kalmışken, ben çözümü karşımdaki adama bırakmayı tercih etmiştim. Tek emin olduğum gerçeği sözcüklere dökerek yapmıştım bunu.

Şimdi o adam benim gerçeklerimi kabul mu edecekti yoksa dönüşü olmayan bu yolda benden uzaklaşmayı mı tercih edecekti?

Her şey onun vereceği tepkiye göre şekillenecekti benim için. Ya ona yaşadığım her şeyi anlatıp yanında duracaktım ya da içimden kanayarak sökülmesine izin verecektim.

Ozan'ın bana beni sevdiğini söylemesini beklemiyordum elbette. Ben onun parmakları arasında sürekli çırpınan bir kuş gibiydim. Çırpındıkça acıyordu, kanıyordu kanatlarım. Çırpındıkça yorulmuştum ve artık çırpınmayı bırakmıştım.

Şimdi o ellerin insafına bırakmıştım kendimi. Beni salıverecek miydi? Beni iyileştirecek miydi? Yoksa o parmaklar kıvrılıp kapanacaklar mıydı küçük kuşun kanatlarının üzerine...

Belki de benim yapamadığımı yapmasını bekliyordum ondan bilmiyorum. Çünkü ben artık ondan gidemezdim. Yapamazdım bunu. Tek bildiğim şey buydu.

Ozan'ın gözlerinde çok kısa bir anlığına beliren bol miktarda şaşkınlıkla harmanlanmış duygu karmaşasını kelimelere dökmem imkansızdı. Hiçbir duygusunu dışarı belli etmeyen Ozan tam şu an sarsılmış görünüyordu ve ben onu hiçbir şeyin sarsamayacağını düşünürdüm.

Ancak bu ifadesi çok uzun sürmedi. Hafifçe geriye doğru gidişini benden kopuşunu izledim Ozan'ın birkaç saniye içinde. Nefesimi tutmuş beni bir alev gibi sarmalayan gözlerindeki bakışın soğumasını izliyordum anbean.

Sonra bakışlarındaki o şey her neyse yerini buz gibi bir duyguya bıraktı. Öfke miydi bu? Bilmiyorum anlaşılması güç, karmaşıktı. Yalnızca öfke değil, tutkuyla karışık ölümcül duygular yer etmişti gözlerinde. Öyle tehlikeli bir parıltı vardı ki bakışlarında az önce kalbimi söküp onun ellerine verdiğimi hissetmiştim sanki ve bu aynı zamanda bana hem cenneti hem cehennemi yaşatır gibiydi. Hem huzuru hem de huzursuzluğu...

Ama öfke? Neden öfkeliydi bu kadar onu hiç anlamıyordum işte.

Gökyüzünü yarıp geçen bir şimşek parladı hemen arkamızda. Ardından kulakları tırmalayan gürültüsü ulaştı kulaklarımıza. Zaman donmuş gibiydi.

Korkutucuydu... artık bir sağanağa dönüşüp bizi sırılsıklam eden yağmurlu hava gibi aniden kısılan gözlerinde dengesiz anlaşılması güç bir gerginlik hakim olmuştu.

Korkutucuydu; çünkü bazen Ozan'ın gözlerinde saklı tuttuğu o karanlığı görebiliyordum, sezebiliyordum ve bana şu anki bakışlarında tanımlayamadığım pusuya yatmış tehlikeli bir şeyler gizliydi. Dişlerim bilinçsizce dudaklarımın iç kısmını kavradığında yağmur damlaları içeriye doğru yol aldı ve Ozan'ın kısılmış bakışlarını yavaş bir tavırla oraya indirdiğini fark ettim o an. Yutkundum.

Neden konuşmuyordu? Neden bir şey söylemiyordu?

O an onun da adem elmasının yavaşça aşağı yukarı inişine şahit oldum. Sonra dişlerini sıktığını fark ettim.

Öfkeliydi! Hiç beklemediğim bir şeydi bu. Nedenini asla anlamadığım ve anlamayacağım bir şekilde öfkesi giderek de büyüyordu. Bu kez şaşkınlıkla ona bakan bendim ve aklımda gezinen çok büyük bir hata yapmış olabileceğime dair zehirli düşünceler boğazımı acıtıyordu. İçimde depremler olup yakıp yıkıyordu.

Tutku Oyunları +18Where stories live. Discover now