18. Bölüm Şeytan ve Pus

3.2K 539 170
                                    

18. bölüme hoş geldiniz🌷


Bu bölümü okuyunca istediklerinizin olmaya başladığını göreceksiniz. Başlıyoruz artık diyeceğiniz bir bölüm oldu. Zaten sizleri de bekletmek istemiyorum.


Multimedyada güzel bir enstrümantal var. Dinleyerek okumanızı tavsiye ediyorum🌷


Sensiz Asla kahvelerimiz hazır biliyorum. Müzik de benden buyurun bölüm sizlerin🌷



Rakibinin suratına üst üste yumrukları indiriyor içindeki hırsı dinmek bilmiyordu. Geri çekilip nefes nefese rakibine baktı, yüzündeki terleri, terli koluyla silip tekrar kaldığı yerden yarı baygın olan adamın suratına yumruklarını indirmeye başladı. Hakemin, kolundan tutmasına aldırış etmeden yumruk savurmaya devam etti.


Yüzü kanlar içinde olan adamın başı yan düşünce hakem oradaki birkaç adama işaret etti. Adamlar gelip Yiğit'in kolundan tutarak yerdeki rakibinden uzaklaştırırken Yiğit tüm kuvvetini kullanarak vurmak için hamle yaptı ama başarılı olamadı. Düdük çalınıp birinci olduğu açıklansa da umurunda değildi. Öfkeli bakışları yanındaki adamları bulduğunda hızla kollarını çekip kurtuldu. O kızdan intikam düşüncesiyle tezahüratların arasında ringden atlayıp etrafına bakmadan odasına geçti. İçeri girip kapıyı hızla çarptı. Hızla duşa girip sıcak suyu açtı. Nefes nefese kalırken, başını kaldırıp yüzünden akan olağandan sıcak suya aldırış etmeden öyle kaldı. Aldığı darbelerin üzerinden geçen sıcak sular ağrısını artırsa da umurunda değildi.



Dışarı çıkıp koltuğuna oturmuş duruyor hiç kıpırdamıyordu. Eski yaşadıklarının ağırlığı yetmiyor gibi şimdi de bu yaşadıkları katlanarak gelmişti. Ruhu hazır değildi, bu kadar yükü kaldırmaya... Dişlerini sıkıp kaldığı için kendini serbest burakınca ağrıyı hissetti. Başını yavaşça kaldırıp boş gözlerle odasına baktı. Çok kalabalık olan tek dostunun gitmesi o kadar ağırdı ki... Yerinden kalkıp ağır hareketlerle giyindi parfümünü üzerine boca ettikten sonra montunu giyinip sırt çantasını taktı. Bir tarafı kırık olsa da öfkesi yaşadığı o an kadar diri ve tazeydi. Burnundan soluyarak dışarı çıkıp aracına bindi. Çalan telefonuna baktı. Ahu'nun aradığını görünce istemese de yanına gitmeyi, kalan bir parça öfkesini ancak onunla uyuştururdu. Hızlı bir kalkış yaparken tüm düşüncelerini ötelemeye çalıştı. Ne kadar ötelese de biliyordu ki tam karşısına gelip dikilecekler asla ve asla gitmeyeceklerdi.




***



Gizem gittikten sonra odasındaki kum torbasından çıkarmıştı tüm öfkesini. Kan ter içinde nefes nefese son kez vurup duşa atmıştı kendini. Şimdi de kahvesini yapmış Fransız balkonun önünde oturuyordu. Allah'ın ahtapot kılıklı yılanı hayatını altüst ettiği yetmemiş gibi iki bir karşısına çıkıyordu. Onu susturmak o an için sevindirse de şimdi yalnız kaldığında hiçbir şey ifade etmiyordu. Dolan gözleri çok uzaklardan görünen denizi izlerken kahvesinden bir yudum aldı. O herifin babasına yaptıklarını yanına koymayacaktı! Kendine yaptıklarını da yanına koymayacaktı ama nasıl? Ellerini yüzüne kapatıp oflayarak kaldı bir süre. Kapana kısılmış gibiydi. Çaresiz bağırıyor sesini kimselere duyuramıyordu. Gizem olsa da hayatında, bir yere kadar yetiyordu.



İki gün sonra babasını görecek olmasıyla mutlu olurken bir yandan da içi acıyordu. Evine boş gözlerle baktı bir süre. Hayatta tek babası vardı ama o da yoktu artık. Bu evde yapayalnız kalmak o kadar ağır geliyordu ki... Çalan telefona baktı. Onur'un aradığını görünce bıkkın ifadesiyle baktı. Kaç olmuştu araması...


"Efendim Onur."



"Peri, nihayet ulaşabildim sana. Nasılsın?"



"Aradığında ben müsait değildim sonra da dönemedim. Sen nasılsın n'oldu dava nasıl gidiyor?"


Sensiz Asla Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin