3.Bölüm; "MERHAMET"

107 16 99
                                    

Şafak yeni sökmüş, durgunlaşan yağmurun camda bıraktığı lekeler kalmıştı. Berraklaşan gökyüzüne ruhsuzca bakıyordum. Başımı cama yaslayıp ellerimi bacaklarıma sardım. Camın önünde ki mermer çok büyüktü, her bulduğum fırsatta buraya oturup gökyüzünü izliyordum. Parmak uçlarım soğuktan hissedilemez hâle gelmişti. Yine de seviyordum soğuğu, ben de bıraktığı bu yıkımı.

Dudaklarımı hareket ettirdiğimde çıkan nefesimin dumanı içimdeki yangının habercisi miydi?

Göğüs kafesimde tarifi zor bir acı geziniyordu. Titrek bir nefesi içime çekip bomboş odanın soğuk duvarlarına göz gezdirdim. Krem rengi duvarın içimi açması gerekmez miydi? Ben neden bu kadar karamsardım?

Ellerimi yavaşça siyah pantolonumun sardığı bacaklarımdan çekip, ayaklarımı zemine bastırdım. Kerem buraya gelmeme kızıyordu çünkü burası hep soğuk olurdu. Hak etmiştim soğuğu. Ben hangi ara böylesine acımasız olmuştum? Ben... kimdim? Bu soruyu neden kendime veremiyordum?

Babamın mezarına gideli tam tamına iki hafta olmuştu. Bu süre zarfında Çağan ailesinin yanına gitme mutluluğu yaşarken, ben bunun hüznünü yaşıyordum. Babamın ellerini saçlarımda gezdirip bana sarılmasına hasret kalmıştım. Çağan benden daha güçlüydü. O, küçücük yaşında kabullenmişti bunu. En zor dönemlerini atlatırken yaptığı tek şey; beni teselli etme çabasıydı.

Dudaklarımda solgun bir tebessüm belirdi.

Birkaç ağır adım attıktan sonra kapının kulbunu indirdin ve koridora adım attım. Sıcaktı buralar, ruhumu bunaltıyordu. Soğuğu istiyordum. Üşümeyi istiyordum.

Titreyen elimi yumruk yapıp sessizce alt kata indim. Mutfaktan sesler geliyordu, Kerem'le Çağan gülüşüyordu. Yanlarına gidip sandalyeye oturduğumda Kerem gülümseyerek, "Hoş geldin, Umay." demişti.

"Hoş buldum." diye mırıldandım.

Çağan'ın yüzünde ise eksilmeyen gülüşü vardı. Biraz eğilip saçlarını karıştırdım. "Umay abla, Kerem abi bana Çınar abinin komik anılarını anlatıyordu. Sen de dinlesene, gerçekten çok komik!" deyip ellerini ağzına kapattı ve kahkaha attı. İstemsizce gülüşüm solarken, Kerem bana bakmıştı.

Onunla alâkalı tek bir şey bile duymak istemiyordum. Ne iyi ne de kötü...

"Ben de dinlemek isterim, Kerem."

Kulaklarıma dolan soğuk sesle birlikte bedenim kaskatı kesilmişti. Bakışlarımı masaya dikmiş, arkamdan buraya doğru yaklaşan adım seslerini aldırmamaya çalışmıştım. Bedeninin varlığını tam yanımda hissederken gerim gerim gerilmiştim.

"Yok," dedi, Kerem sessizce. Bakışları ben de takılı kalmıştı. "Şu an değil."
Gerildiğimi fark etmiş ve konuyu kapatmaya çalışmıştı.

Başımı titreyen ellerime çevirdim. Daha fazla titremesini istemediğim için parmaklarımı birbirine kenetlemiştim. Üzerimde yoğun bakan bir çift gözü hissediyordum, bu his midemi kavurucu bir ısıyla yakıyordu.

"Niye?" Sesinde bariz belli olan öfke tüylerimi diken diken yaparken daha fazla dayanamadan bakışlarımı sinirle kaldırdım. Gece mavisi gözleri, gözlerimi delip geçerken boğazıma acı bir tat yükseliyordu.

"Çünkü seni kovmak için hazırlanıyorum şu an. Değil mi Çağan?" dedi, Kerem. Beni bu azaptan kurtarmak istiyordu belli ki. Kurtulamazdım ki, ben ömür boyu bu acıya maruz kalacaktım. Çağan olumlu sözler söylediğinde Çınar sanki onlara inat gibi arkasına dönüp kendine kahve hazırlamaya başlamıştı. Çağan'a dönüp ifadesiz sesiyle, "Sen de süt istiyor musun ufaklık?" demişti. Çağan çekinerek bana baktığında başımı olumlu anlamda salladım.

MAHFİ [ASKIYA ALINDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin