10.Bölüm; "UÇURUM"

52 11 29
                                    

Katrana boyanmış bir ruhum vardı. Acıları taşıyamayacak kadar zayıf bir omzum fakat acıları sadece omzum değil, tüm bedenim taşıyordu. Yaşadığım her salise için ödediğim bir bedel vardı ve ben o bedeli gözyaşlarımla atlatmaya çalışıyor, imkânsızlığın kıyısında yüzüyordum.

Nil'in kahvaltı masasında Çınar'ın bakışlarına katlandıkça içimde çığ gibi büyüyen bir öfke oluşmuştu. Üstüne birde sürekli Çınar'a eski hayatında olan şeyleri sormuş, eski anılarını anlatmıştı. Sanki bana duyurmak istiyor gibi. Sanki ve gibi fazla. Bana duyurmak istiyordu. Rezillikti. Her ne olursa olsun o Çınar'ı benim kocam zannediyordu ve buna rağmen öyle davranması sinir bozucuydu. Çınar'ın bir şey dememesi de ayrı sinir bozucuydu.

Kahvaltıdan sonra Çınar'la beraber odaya gitmiş ve bir süre ayakta ne diyeceğimi düşünerek geçirdim. "Ben nedense hâlâ ona karşı duygularının olduğunu düşünüyorum." dediğim anda öfkesi gözlerinden taşan bir boğa gibi bana baktı.

Yanağının içini ısırdığını fark ettiğimde alayla güldüm ama bu alayın altında yatan bir duygu patlaması vardı.

"Bu aşırı tepkin söylediğim şeyi doğruluyor."

"Öyle bir şey yok," dediğinde gülmeye devam ettim.

"Öyle bir şey bayağı var gibi gözüküyor ama nedense." İçimdeki hiddeti bastırmak oldukça zordu.

"Ona karşı bir şeyler beslemek kendime ihanet olur."

Gülüşüm soldu. "Bana yaptığın şeyler daha büyük bir ihanet mi kendine?" Yanağımın içini ısırdım. "Ne de olsa benim yaptığım şey, artık o her ne yaptı da ayrıldıysanız..." Yutkundum. "Benimki daha ağır olmalı."

Çınar bir şey diyemeden, "Umay abla!" diye bağıran sesini duydum Çağan'ın. Çınar'a son kez bakıp Çağan'a döndüm. Kapıyı açmış ve koşarak yanıma gelmişti.

"Ne oldu canım?" diye sordum yumuşak bir sesle. "Neden nefes nefesesin?"

"Eylül ablayla saklambaç oynuyoruz ve beni sobelememesi lazım." Arkama saklandı sanki gözükmeyecekmiş gibi. Çınar oturduğu yataktan kalkıp Çağan'ı hızla kucağına aldı ve beraber yatağın arkasına saklandılar.

Beyaz, boğazlı bir kazağı üzerime geçirip altıma da siyah dar pantolonumu giydim. Siyah, ressam beresi şapkamı da taktıktan sonra üzerime uzun, bej rengi kabanımı giydim. Sakin adamlarla odadan çıkıp Çınar'ın aldığı telefonu cebimden çıkardım. Çınar'ın adını görünce hemen aradım ve telefonu kulağıma götürdüm.

İki kere çaldıktan sonra Çınar'ın kalın sesini duydum. "Efendim?"

"Çınar," dedim siyah botlarımı giyerken. "Ben evime gitmek istiyorum şimdi. Beni götürür müsün?"

"Nereden çıktı bir anda bu?" dediğinde doğruldum.

"Özel eşyalarım, almak istediğim şeyler var, Çınar. Gitmek istiyorum, sen yoksan ben kendim bir şekilde yolu bulurum. Ha, diyorsan ki yolda seni İlker bulur yine kaçırır umurumda değil, tamam o zaman."

"İlker seni kaçırmaz," dedi mırıltıyla. Sonra derin bir nefes alıp, "Tamam, sen bekle evde geliyorum." dedi. Arkadan bir kadın sesi, "Çınar bey toplantı birazdan olacak, hatırlatmamı istemiştiniz ya." dedi. Çınar bir süre sessiz kaldı ve sonrasında, "Ertele onu. İşim var biraz." dedi. Bir an içimi suçluluk hissi kapladı. Ama o bunca zaman beni oradan oraya sürüklerken ağzımı bile açamamıştım. O yüzden bu kadarına da hakkım olduğunu düşünüyordum.

MAHFİ [ASKIYA ALINDI]Where stories live. Discover now