17.Bölüm; "YAKINLAŞMA"

37 4 10
                                    

Bir yalanın üzerinde bıraktığı yükün büyüklüğü ne olursa olsun o yalanı sürdürmeye devam etmek aptallık olmaz mıydı? Aptaldım öyleyse. Aklıma her daim gelen Çınar'ın annesini bir sır gibi saklamak beni büyük bir ruhsal bataklığa çekiyordu fakat sadece Çınar'ın daha fazla üzülmesini istemiyordum.

Başımı arabanın camına yaslayıp gözlerimi kapattım. Kerem beni açık açık uyarmıştı ama neden? Bu sorular aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyordum. Kerem'i gören Çınar'ın öfkeli yüzü ise aklımdan sanki asla silinmeyecek bir leke gibiydi. Artık ona arkadaşı gibi davranmıyordu çünkü ne zaman olduğunu bilmesem bile Kerem'in beni sevdiğini söylediğini duymuştum. Yutkunup, "Senden neden uzak durmam gerekiyor?" diye sordum. Gözlerimi yavaşça aralayıp Çınar'a baktığımda parmaklarının direksiyonu daha sıkı kavradığını fark ettim.

"Benden neden uzak durasın?"

Sesi sakindi ama gözlerinde gördüğüm karanlık ifade bir şeyler olduğunu anlamam için yeterli gibiydi. "Benden bir şey saklıyor olamazsın... Değil mi?"

Kaşlarını çatarak bana kısa bir bakış attı. "Senin benden sakladığın türden bir şey mi?"

Ben de kaşlarımı çattım. "Ne saklıyormuşum senden?"

"Yapma, Umay. Benden bir şey sakladığını anlamıyorum mu zannediyorsun?" Başını iki yana sallayıp gaza yüklendi. "Ama seni sıkmamak için susuyorum."

Araba hızlanırken içeriye hava girmesi için camı indirdim. "Saklıyorum, bu doğru."

"Eğer bu benim hayatımı etkileyecek bir şeyse, sana kızabilirim." Dudaklarını birbirine bastırdığını gördüm. "Bu yüzden yol yakınken söyle. Artık senin nereye kadar bunu sürdüreceğini bilmiyorum."

"Çınar, söyleyecek olsam zaten çoktan söylerdim." Başımı dışarıya çevirip büyük bir nefes çektim içime. Bakışlarını yüzümde hissetsem de ona bakmadan dışarıya bakmayı sürdürdüm. En azından ondan bir şey sakladığımın farkındaydı? Kendimi kandırıyordum. Sakladığım sırrın ne olduğunu öğrense muhtemelen bir daha yüzümü görmek istemezdi.

Arabayı bir anda sağa çekip parmaklarıyla çenemi tuttu ve yüzümü yüzüne çevirdi. Bu küçücük dokunuşu bile içimi alev alev yakmıştı.

"Tamam, söyleme." diye fısıldadı. Parmakları yavaşça saçlarıma dokundu, bir baba şefkatiyle okşayıp küçük bir gülümseme kondurdu yüzüne. "Böyle suratını asacaksan, bırak hayatım bok yoluna gitsin."

"Senin hayatını kötüye çevirecek bir sır saklamıyorum." dedim kaşlarımı çatarken. "Sadece seni düşünüyorum, üzülmeni istemiyorum." Avucumu yanağına bastırıp ona doğru eğildim ve dudaklarımı anlık bir duygu patlamasıyla alnına bastırıp uzun bir süre bekledim. Baş parmağımla yanağını okşarken eli zarifçe belimi sarmıştı. Onsuz bir hayat istemiyordum. Onu mutsuz edecek herhangi bir şeyi elimin tersiyle sonsuzluğa itmek istiyordum ama ona en çok zarar veren kişinin ben olduğunu da biliyordum.

Dudaklarımı alnından çekip yüzümü yüzünün hizasına getirdim. Kapattığı gözlerinden öptüm birer birer, sonra dudaklarım yavaşça kirli sakallı olan yanağına dokunup küçük bir öpücük bıraktı.

"Tam şu anda bu hisleri kalbime sonsuza dek gömüp ruhumu sana teslim etmek istiyorum." Alnımı alnına bastırıp güldüm. Gözleri hâlâ kapalıydı. "Gülme, ciddiyim ben."

"Ruhunu teslim etmek yerine sadece kalbini teslim et, ona çok iyi bakarım."

Gözlerini açıp bana parlayan gözlerle baktı. "O zaten teslim sana." dediğinde geriye çekilip sırtımı arabanın koltuğuna yasladım.

MAHFİ [ASKIYA ALINDI]Where stories live. Discover now