9.Bölüm; "KALP BAZEN ZİHNİ DİNLEMEZ"

43 10 30
                                    

Hislerim en büyük varlığımdı benim. Hislerim olduğu sürece hayatta yaşama fırsatım olurdu. Eğer ki bir gün kaybedersem hislerimi, o zaman yok oluşum hiç acımadan çevremi sarardı.

Kıstığım gözlerimi Çınar'a diktiğimde o da bana baktı ve sonrasında elimden tutarak beni odasına çekti. Kapıyı arkamızdan kapattığında, "Bana neden onun kim olduğunu söylemedin?" dedim.

"Söylesem değişecek olan bir şey yoktu, Umay."

"En azından şimdi onu gördüğümde şaşkınlıktan ağzım açılmazdı. Bak, Çınar. Eşler birbirlerine her şeyini anlatırlar. Eğer sürekli çıkan süprizlerden haberim olmazsa, bizim birbirimizi sevdiğimize kim inanır? Hayır, planı kuran sensin, herhalde bozmayı istiyorsun."

Bana baktı uzunca, gözlerinde gördüğüm duyguyu tarif edemeyeceğim kadar derin baktı. "Bozulmasını istemiyor musun?" dediğinde dudaklarımı kapattım ve söyleyeceğim şeyi düşündüm.

"Öyle değil. Yani burada kalmak istiyorsak bu yalanı devam ettirmek zorundayım. Evli olmadığım biriyle evliyim demek hoşuma gitmiyor."
Hoşuma gitmediği doğruydu. Çünkü biz evli değildik ve o insanların bize inanması kalbime binlerce kez kesiklerin batması hissi veriyordu.

"Seni bu yalana dâhil ettiğim için üzgünüm," dedi, Çınar sessizce.

"Buna mecburdun," dedim ben de sessizce. Kötü hissediyordum.

Çınar'ın ifadesiz sesinde duyduğum sözlerle birlikte kaşlarım çatıldı. "Böyle düşünüyorsan güzel ama böyle değil."

"Ne demek istiyorsun?" diye sordum. Bana bakıp dilini yanağının iç tarafında gezdirdi. Kısa bir nefes alıp, "Mecbur değildim," dedi. Kaşlarım daha da çatıldı.

"Küçük küçük cevap vermek yerine düzgünce anlatmaya ne dersin, Çınar?"

Elini yavaşça sırtıma getirdi ve beni kendine çekti. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda o da başını eğdi. Gözlerimiz birbirine kenetli kalmıştı. Bunu neden yapıyordu? Kalbimde yine tarif edemediğim bir sıkışma belirmişti. Kesik bir nefes aldığımda o da kesik bir nefes aldı.

"Seni buraya getirmeyebilirdim bile," dediğinde başımı salladım.

"Beni bırakıp mı gelecektin buraya?" dememle birlikte gülümsedi.

"Hayır. Bir ev alabilirdim veya en basitinden arabada da kalabilirdik."

"Ama İlker denen o adam arabaya ses dinleme cihazı koymuş olabilirdi? Bana öyle dedin."

"Zaten koymuştu, Umay."

"Evde kameraların olduğunu da biliyordum deme sakın?" dediğimde başını sallamasıyla birden bağırmaya başladım.

"Çınar sen aptal mısın? Beni nasıl bir korkuyla baş başa bıraktın haberin var mı senin? Aptalsın, sen! Koca bir aptal! Beni resmen adama yem yaptın ya! Bilerek o sözleri söyledin ki, İlker beni senin için değerli sansın!"

Yumruğumu göğsüne vurduğumda bileklerimi tuttu ve arkamda bağladı. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp, "Bazı şeyler yalandı, bazı şeyler ise gerçek." diye fısıldadı. Zorlukla yutkundum. Titreyen kirpiklerimi durdurmak adına gözlerimi yumduğum vakit alnımda dudağının ılıklığını hissettim. Dudaklarım aralanırken, gözlerimi daha sıkı yumdum.

"Seni anneme benzetmem doğruydu, inkâr ettim ama bu doğru. Sana kıyamadığım doğru, sensiz bir yere gitmeyeceğim doğru."

Göğsümün altındaki kalbim deli gibi çarparken, bir mürekkep boyası tüm ruhumu siyaha boyadı. Nefesimi kesti dudaklarının arasından çıkan her bir fısıltılı söz. Her söylediği söz de daha beter hâle gelip yutkundum.

İtirafları kalbimde büyük bir yaraydı. Gözlerimi araladığımda dudaklarını alnımdan uzaklaştırıp elini sırtımdan çekti. Bana gülümseyerek baktığında gözlerim dudaklarına kaydı. Dudaklarının rengi kırmızıydı, araları kesik kesik duran bir kırmızı. Kaşlarımı kaldırıp bakışlarımı gece mavisi gözlerine çevirdim.

"Neden yapıyorsun bunu bana?" diye fısıldadım dudaklarına doğru. "Doğru olmadığını bile bile neden yapıyorsun?"

"Doğru olan şeyleri yapmaktan yorulmuşumdur belki de."

Gözlerimi tekrar kapattım. Aramızda büyük bir sessizlik hüküm sürdü, sessizliği içimdeki sesi de susturdu. İçimde bazı şeyleri adlandıramıyordum. Ona karşı bir çekim beslediğimi biliyor ama buna engel olamıyordum.

Kendime gelerek hızlıca geri çekildim ve ona daha fazla bakmadan ilk odadan, sonra da evden çıktım.

Soğukta öylece beklerken kendimi berbat hissetmekten alıkoyamıyordum. Biz her şeyi unutup nasıl böylesine yakınlaşabilirdik? Onun babası benim babamı, ben de onun babasını öldürmüştüm. Bu yakınlık olmamalıydı.

Gözlerimi kapatıp biriken yaşların akmasına izin verdim. Kötü bir gündü. Her günüm kötüydü.

Ben o soğukta kısa bir süre kaldıktan sonra kapının açıldığını duydum. Bakmadım ama. Çınar yanıma gelip boynuma atkıyı sardı ve ben yine de bakmadım ona.

"Neden korkuyorsun?" diye sordu şapkayı da başıma geçirirken. Ona cevap vermedim. Kabanı da omuzlarıma bıraktı, ona bakamıyordum.

"Neden mi?" Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Çınar içinde olduğumuz durum sana normal mi geliyor?" Gülümsedim. "Normal değil çünkü. Hiç ama hiç değil."

"Normal olmayan ne?"

Ona baktım. "Benim senin babanı öldürmüş olmam ve buna rağmen bana böyle davranman." Aklıma gelen şeyle güldüm. "Yoksa bu intikam şeklin mi? Beni kendine âşık edip sonrasında da bırakıp gidecek misin? Fazla klişe olurdu." Bunu söylerken canım canıyordu ama gülmeyi başarabilmiştim.

Bana baktı birkaç saniye. Sonrasında başını iki yana salladı. "Belki de artık intikam istemiyorumdur." diye mırıldandı.

Dudaklarım aralanırken ona bakakalmıştım. "Ne?" dediğim an ağzımdan çıkan buhar ikimizin arasında kayboldu.

"Belki de artık her şeyi unutmak ve yeni bir başlangıç yapmak istiyorumdur."

"Bunu istediğine inanamıyorum."

"Neden? Yapamaz mıyım sanıyorsun?"

Derin bir nefesi içime çektim. "Yapmazsın."

"Yaparım."

"Neden?"

Duraksadı. O zaman diliminde zihnim sürekli yapma, inanma ona diye haykırıyordu ama ben onun, "Çünkü kalp bazen zihni dinlemez." demesiyle her şeyi unutuverdim.

Çünkü kalp bazen zihni dinlemez.

MAHFİ [ASKIYA ALINDI]Where stories live. Discover now