12.Bölüm; "AİLE TABLOSU"

33 9 49
                                    

Dinlendirmek için kapattığım gözlerimi, sabahın ilk ışıklarıyla yavaşça araladım. Parmaklarım gözlerimi ovuştururken ne kadar uykumun olduğunu yeni fark etmiştim. Gözlerim acıyordu bu nedenle kapatamıyordum bile. Uykusuzluğun verdiği baş ağrısı ve mide bulantısıyla birlikte üzerimdeki kasım kalın örtüyü yavaşça kaldırdım ve ayaklarımı zemine bastırdım.

Bugün şubatın on ikisi. Zeynep doğurmaya yakın, her an olabilecek olan sancısı geldiği anda doğum yapmaya hazırdı. Hafifçe gülümsedim. Daha doğmadan o bebeğe karşı bir ilgim vardı. Bir an önce doğmasını ve kucağımda küçücük bedenini görmek istiyordum. Dağılmış olan saçlarımı ellerimle taradım ve ayağa kalkıp banyoya doğru ilerledim. Uyuşuk hâlimin geçmesi adına elimi yüzümü yıkadım. Ellerim saçlarımın düzelmesi için yeterli olmamıştı. Bu nedenle tarağımı alıp hızla uzamış saçlarımı taradım.

Güne erken başlamak -daha doğrusu güne dünden başlamak- güzel hissettirmişti. Her ne kadar peşimden gelen baş ağrım olsa bile... Banyodan çıkıp hemen pijamalarımı çıkartıp mavi kot pantolonumu ve beyaz boğazlı kazağımı giydim. Siyah çoraplarımı da ayaklarıma geçirdiğimde sakince odadan çıktım ve Çağan'ın odasına doğru ilerledim. Kapıyı sessizce aralayıp içeri baktığımda huzurla uyuduğunu fark ettim. İçtenlikle gülümsedim bir anda. Onu kendimden bile daha çok seviyor, sahipleniyordum. Başına gelenler asla kolay değildi ve hatta ölüm gibi bir şeydi ama o çocuk olduğundan mıdır bilmiyorum ama hâlâ idrak edememişti. Onların melek olduğuna inanıyordu ve bu onun için bir nevi iyiydi. Çünkü eğer benim gibi olsaydı, hayatını asla yaşayamazdı ve o daha yedi yaşına bile girmemişti.

İç çekip kapısını kapatıp arkamı döndüğümde gördüğüm çehre ürkekçe sırtımı sertçe kapıya yaslamama sebep oldu. Çınar'ın hırçın okyanus gözleri doğrudan gözlerime sabitlenmişken huzursuzca kıpırdandım. "Beni korkuttun," diye mırıldandığımda dudaklarına hafif bir gülümsemenin peyda olduğunu fark ettim. Ona gülümsemek çok yakışıyordu.

"Sabahın bu saatinde neden uyandın?" diye sordu sessizce. Evdeki tek ses bizdik, herkes uyuyor olmalıydı.

Omzumu silktim. "Hiç uyumadım ki."

Bir kaşını kaldırdı. "Neden?"

"Uyku tutmadı." İlk başta biraz morali bozulmuş gibi oldu fakat sonrasında kendini hemen toparladı. Soğuk ellerini sıcak ellerimde hissettiğimde tüylerimin diken diken olduğunu, kalbimin göğüs kafesimi kırmaya başladığını hissettim. Boğazım anında kururken yutkunma ihtiyacı duymuştum.

Baş parmağı hariç tüm parmaklarıyla avcuma dokunuyordu, baş parmağıyla da elimin üstünü okşadı yavaşça. Ne yaptığını anlamazken, bakışlarımı gözlerinden indirip göğsüne diktim. Elimi ağırca kaldırdı ve göğsümün hizasında durdurdu. Tuttuğu sol elime baktığımda yüzüğün üzerindeki baş parmağını gördüm.

"Yengem sana güvendi," diye mırıldandı. Boşluğa yakalanan kalbimin bir yanı mutlu, diğer yanı hüzünlüydü. "Bu yüzüğü sana vermesinin tek bir açıklaması var, seni gerçekten gelini olarak gördü."

"Çok mutluyum." Yüzümdeki gülümsemenin sahte olduğunu ikimizde biliyorduk. Hele de gözüm dolu doluyken. "Kendime acıyorum." dedim doğruyu söylerken.

Tuttuğu elimdeki parmaklarıma parmaklarına geçirip ellerimizi kenetledi. Yavaşça ellerimizi sırtımla duvar arasına aldı. "Acınacak halde olan biri değilsin," diye fısıldadı kulağıma doğru. Yanağımın içini ısırdım. Bana her bu kadar yakınlaştığında kendim olmaktan çıkıyordum, heyecanlanıyordum ve bu nedenle ondan uzak durmaya çalışıyordum. Kendimden ödün vermekten bıkmıştım.

MAHFİ [ASKIYA ALINDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin