Gece: Barın
Gece: Uyudun mu?
Barın: Hayır
Gece: Annenlerin yanında mısın?
Barın: Yok
Barın: Herkes odasına kapandı ama kimsenin uyuduğunu sanmıyorum
Gece: Tamam
Gece: Seni bir yere götüreceğim
Barın: Gerçekten Gece
Barın: Hiç havamda değilim
Gece: Biliyorum sevgilim
Gece: Bu gece o lanet gece
Gece: Eceyi bizden alan gece
Gece: Seni götüreceğim yer de bununla ilgili
Barın: Peki
Barın: Yarım saate alırım seni
Gece: Bekliyorum
***
Barın önünde durduğumuz mezarlığa bakıp şaşkınlıkla bana döndü. "Gündüz gelecektik zaten." Buruk bir şekilde gülümseyip arabadan indim.
Birazdan göreceği şey belki de hoşuna gitmeyecekti ama tek acı çekenin kendisi olduğunu düşünmesini istemiyordum.
Binbir zorlukla mezarlıktan içeri girip artık aşina olduğum Ece'nin mezarının olduğu tarafa yöneldik.
Barın gördüğü simayla adımlarını yavaşlatırken onu kendimle birlikte yakınlarımızda bir ağacın arkasına çektim. Barın tepki bile veremiyordu.
"Kalk nolur!" diye bağırdı Onat, Ece'nin mezarının başında sağa sola gidip gelirken. "Yalvarırım." dizlerinin üstüne çöküp söylediği şeyle gözlerim doldu.
Acısı ilk günkü gibiydi. Hatta belki de daha fazla.
"Neden inanmadın bana?" Sesi şimdi sitem doluydu. "Sen bunca yıl sonra kalkıp gelsen desen ki ben ölmedim, yemin ederim sorgusuz sualsiz inanırım sana." Ağlarken kesik kesik konuşmasıyla ben de ağlamaya başlarken Barın sessizce yere çöktü.
"Sen bana küs gittin Ece... Söyle bana ben nasıl yaşayayım şimdi?" Duraksadı. "Ece'm. Sen benim Ece'mdin. Ece sen benim her şeyimdin." Ellerini birkaç kez mezar taşına sertçe geçirirken bu cümleyi sayıkladı.
"Sen derdin ya hani... insanlar unutulmadıkça ölmez. Sana yemin ederim seni bir saniye bile bile aklımdan çıkarmadım Ece'm." Birkaç saniye ağlayarak bekledi. "Ece sen hiç ölme." Bu daha çok bir yakarış gibiydi. "Ece yalvarırım sen hiç ölme. Sen ölürsen ben yaşayamam." Burnunu çekip ağlamaya devam etti.
Barın'ın da ağlamaya başladığını fark edince omzunu sıvazladım ama gözlerini Onat'tan hiç çekmedi.
"Kokunu unutacağım diye ödüm kopuyor biliyor musun?" Çocuk gibi ettiği itirafla adeta içim parçalandı. "Fotoğraflarımız var, yüzünü asla unutturmazlar. Biliyor musun o fotoğraflarda sen 17'sin hala. Ama bak ben koca adam oldum." Bu gerçekle yüzleşmek oldukça zoruna gitmiş olmalıydı. "Ama sen hala küçücüksün." Kafasını iki yana salladı.
"Cenazene bile gelemedim sevgilim." Mezar taşını okşayarak söylediği şeyle Barın iyice şiddetli bir şekilde ağlamaya başladı.
Kendini suçluyordu.
"Bana bunu bile çok gördüler. Hangi yüzle geleceksin dediler bana." Annesine yaramaz arkadaşlarını şikayet eden bir çocuk kadar masumdu sesi. "Sen benim yüzümü severdin, değil mi? Hep okşardın yüzümü ben uyurken." O anlar aklına gelmiş gibi buruk bir şekilde gülümsedi. "Sonra ben bunu senin yüzüne vurunca utanır küserdin bana." Burnunu çekti bir kez. "Şimdi kalk gel yemin ederim seni bir kere bile utandırmam." Yalvarışıyla yerimden kalktım. Onu bu halde tek başına yıkılırken görmek beni öldürüyordu.
"Onat." diye mırıldandım arkamda Barın'ın da varlığını hissederken. "Ooo," dedi Onat alayla yerinden kalkarken. Gözleri kıpkırmızıydı. "Cenazeden kovulduğum gibi buradan da mı kovulacağım yoksa?" Alayla gülüp Barın'a ilerledi. "Ama kusura bakma kardeşim. Burası benim." dedi eliyle mezarı işaret ederken.
Barın şefkatle Onat'a bakarken birden kollarını ona sardı.
Onat beklemediği bu temasla hareketsiz kaldı. Barın Onat'ın omzunda ağlamaya başlayınca Onat da kollarını Barın'a sarıp ağlamaya devam etti.
Gökyüzüne baktım.
Ece şu an bir yerlerden bizi izliyorsa, abisi ve sevdiği adamla gurur duymalıydı.
![](https://img.wattpad.com/cover/227235274-288-k767400.jpg)