XX

78 3 0
                                    


22

Solgun benizli bey ile ben, Barnard's Inn'de bir süre durup birbirimizi süzdükten sonra birer kahkaha kopardık.

O, "Demek sensin ha!" diyordu. "Şu Tanrı'nın işine bak!" Ben de ekliyordum: "Şu Tanrı'nın işine bak!" Sonra birbirimizi yeniden tepeden tırnağa süzüp yeni bir kahkaha koparıyorduk. Biraz sonra solgun benizli elini güler yüzle bana uzatarak, "Pekâlâ," dedi. "Kavgamız çok eskilerde kaldı artık. Yüce gönüllülük gösterir de o gün seni öylesine hırpaladığım için beni bağışlarsan sevinirim."

Mr. Herbert Pocket'in (solgun benizli küçükbeyin adı Herbert'miş) o günkü niyeti ile eylemini birbirine karıştırmış olduğunu anladımsa da alçakgönüllü bir yanıt verdim; candan tokalaştık.

Herbert Pocket, "O zaman daha servete konmamıştın, değil mi?" diye sordu.

"Hayır, konmamıştım."

"Hayır," dedi o da. "O işin kısa bir süre önce olduğu kulağıma gelmişti. O ilk karşılaştığımız günlerde umut peşinde koşan bendim doğrusu."

"Ne diyorsun?"

"Evet; Miss Havisham beni çağırtmış, bakalım gözü tutup kanı kaynayacak mı diye. Ama kaynayamamış olmalı. Her neyse, sonuç olarak beni gözü tutmadı işte."

Nezaketi elden bırakmayarak buna pek şaştığımı söyledim.

Herbert, "Zevksizlik ama gerçek," diye güldü. "Evet, bir sınama görüşmesi için çağırtmıştı beni; sınavdan başarıyla çıksaydım geleceğimi sağlama bağlayacaktı sanıyorum. Belki Estella'yla bile bir şeyler ayarlanırdı aramızda."

Birden ciddileşerek, "Nasıl yani?" diye sordum.

Herbert bir yandan konuşurken, bir yandan da aldığı meyveleri tabaklara yerleştirdiğinden dikkati bölünmüş, bu yüzden biraz üstünkörü konuşmuştu. Hâlâ meyvelerle uğraşarak, "Sözlenmek," dedi. "Söz kesilmek, nişanlanmak... nasıl deniyorsa işte. Öyle bir şey."

"Nasıl katlanabildin bu düş kırıklığına?" diye sordum.

"Adam sen de," dedi. "Zaten pek gönüllü değildim ki. Suratsızın biri o!"

"Miss Havisham mı?"

"O da öyle ya, ben Estella'yı kastetmiştim. O kız gibi katı yürekli, kibirli, esintili yaratık dünyada görülmemiştir. Miss Havisham onu bütün erkeklerden öç alsın diye yetiştirdi."

"Nesi oluyor Miss Havisham'ın?"

"Hiçbir şeyi. Evlatlık yalnızca."

"Peki ama bütün erkeklerden ne diye öç alacak? Neyin öcünü alacak?"

"Pes, be Pip! Haberin yok mu?"

"Yoo."

"Doğrusu ilginç bir öyküdür bu; roman gibi bir şey. Yemekte, zevkle anlatırım sana. Şimdi izin ver de ben sana bir şey sorayım. O gün sen ne arıyordun orada?"

Her şeyi anlattım ona; o da beni baştan sona dikkatle dinledi, sonra bir kahkaha kopararak kavgadan sonra çok acı çekip çekmediğimi sordu. Bu soruyu ben ona sormadım, çünkü yanıtını, hem de bu yanıtın beni hoşnut bırakacak nitelikte olduğunu çok iyi biliyordum.

Herbert, "Vasin, Mr. Jaggers'mış anladığıma göre?" diye sorgusunu sürdürdü.

"Öyle."

"Miss Havisham'ın da avukatı o; bütün işlerini o çekip çevirir, biliyor muydun? Miss Havisham dünyada kimseye güvenmez, Jaggers'a güvenir."

Büyük UmutlarWhere stories live. Discover now