XXII

108 4 0
                                    


24

İki-üç gün içinde yeni odama iyice yerleştim. Bu arada birkaç kez Londra'ya gidip gelerek yaptığım alışverişlerle eksiklerimi gidermiştim. Bunun üzerine Mr. Pocket beni karşısına aldı; uzun uzun görüştük. Gelecekte ne olacağım konusunda Mr. Pocket benim bildiğimden daha çok şey biliyordu. Anlattığına göre Mr. Jaggers ona benim belirli bir mesleğe atılmayacağımı, varlıklı kişilerin arasına "aksamadan" karışabilecek duruma gelmemin yeterli eğitim sayılacağını bildirmiş. Başka bir isteğim olmadığına göre, bu tasarıya elbetteki razı oldum.

Mr. Pocket bana, kibarlık konusunda pek az olan noksanlarımı gidermek amacıyla Londra'daki kimi yerlere girip çıkmamı öğütledi. Çalışmalarımı da baştan sona kendisi yönetmek istiyordu. Akıllı birkaç öğretmenin de yardımını sağlayabilirsek hiç tökezlemeden ilerleyeceğimi, çok geçmeden yalnızca kendisinin yol göstermesiyle yetinecek duruma yükselebileceğimi ileri sürüyordu. Bu ve buna benzer birçok konuşmamızda Mr. Pocket aramızda bir yakınlık kurmayı rahatlıkla başardı. Şunu hemen belirteyim: Bana verdiği sözleri tutma konusunda öyle titiz, namuslu, dürüst davrandı ki beni de görevlerimi titizlik ve dürüstlükle yerine getirmeye zorladı. Baştan savma bir hoca olsaydı ben de hiç kuşkusuz ona onun tutumuyla karşılık verirdim. Gelgelelim o, böyle bir kaçamak fırsatı vermedi benim elime. Böylece ikimiz de birbirimizin değerini bildik, birbirimizin hakkını verdik. Mr. Pocket'in benimle olan öğrenci-öğretmen ilişkisinde de hiçbir zaman alaya alınabilecek, gülünç bir yön bulmadım. Ciddilik, dürüstlük, iyilikten başka hiçbir yön bulmadım bu konuda.

Böylece kararlarımızı aldık, ben de artık düzenli olarak çalışmaya başladım. Bir süre sonra, Barnard's Inn' deki odamı bırakmazsam yaşantıma daha bir renk, değişiklik katabileceğimi düşündüm. Herbert'le birlikte olmanın da, etiket kurallarını daha iyi öğrenmem yönünden yararını gördüm.

Mr. Pocket, bu tasarıma karşı çıkmamakla birlikte, bu yönde herhangi bir adım atmadan önce vasime danışmam gerektiğini önemle belirtti. Ben de hemen Little Britain'e giderek isteğimi Mr. Jaggers'a bildirdim.

"Benim için kiralanan eşyanın yanı sıra birkaç şey daha alabilirsem bana yeter."

Jaggers, "Oldu!" diye kısaca güldü. "Pocket Junior ile iyi anlaşacağınızı söylemiştim zaten. Kaç para istersin?"

Bilmediğimi söyledim.

"Hadi hadi," dedi Mr. Jaggers. "Elli sterlin yeter mi?"

"Yok canım, o çok."

"Öyleyse beş sterlin."

Öylesine büyük bir düşüştü ki bu, ben biraz bozularak, "Yok, beşin üstünde," dedim.

Jaggers, "Üstünde ha?" dedi. Bana pusu kurmuş bekliyordu; elleri cebinde, başını bir yana eğmiş, bakışları arkamdaki duvarda. "Ne kadar üstünde?"

Duraksayarak, "Kesin bir şey söylemek öyle zor ki," dedim.

Jaggers, "Hadi, uzatmayalım artık," dedi. "Beşin iki katı yeter mi? Beşin üç katı yeter mi? Beşin dört katı yeter mi?"

Bunun yeterli olacağını söyledim.

Jaggers kaşlarını çatarak, "Beşin dört katı sana yetecek, öyle mi?" diye sordu. "Peki kaç çıkarıyorsun sen bundan?"

"Anlamadım."

"Canım, kaç para edecek bu?"

"Sanırım bana yirmi sterlin vereceksiniz," diye gülümsedim.

"Benim sana kaç para vereceğim önemli değil, dostum," diye bana karşı çıkan bir bilgiçlikle başını şöyle bir arkaya attı. "Sen bana kaç para istediğini söyle."

Büyük UmutlarWhere stories live. Discover now