XXVIII

65 3 0
                                    


30

Ertesi sabah handa giyinirken uzun uzun düşünüp taşındıktan sonra vasime Orlick'ten söz açarak, "Onun Miss Havisham'ın bekçiliğini yapacak, güvenilir bir adam olduğunu sanmıyorum," demeye karar verdim.

Vasim konuyu genel, geniş bir açıdan ele alarak, "Elbette değildir, Pip," diye bana hak verdi. "Güvenlik görevlerini yüklenen kimselerin hangisi işinin adamıdır ki?"

Bu adamın bu iş için özellikle uygunsuz olduğunu öğrenmek onun neşesini yerine getirir gibiydi. Orlick konusunda verdiğim bilgileri hoşnutluğa benzer bir baş sallayışıyla dinledi. Ben sözlerimi bitirince vasim, "Peki, Pip," dedi. "Birazdan gidip ücretini öder, işine son veririm."

Onun işi böyle kestirip attırması beni biraz kaygılandırdı. Daha yavaş gitmekten yanaydım ben. Dostumuz Orlick'in güçlük çıkartabileceğini bile söyledim.

Ama Jaggers, "Yok, çıkartmaz," diyerek, bunu ispatlamak ister gibi cebinden mendilini çıkarıp açtı. Kendine iyice güvenen bir tavırla, "Hele benimle tartışmaya kalksın da görelim," dedi.

İkimiz de Londra'ya öğle arabasıyla dönüyorduk. Ben Pumblechook çıkıp gelecek diye korkumdan o sabah nasıl kahvaltı ettiğimi bilememiş, ellerimin titremesinden çayımı zor içmiştim. Bu yüzden şimdi Jaggers'a biraz yürümek istediğimi, o köşkteyken ben de Londra Yolu boyunca yürüyüşe çıkacağımı söyledim. Bunu arabacıya söylemesini, bana yetiştikleri zaman durup beni almalarını rica ettim. Böylece kahvaltımı bitirir bitirmez handan kaçabilmenin yolunu bulmuştum... Pumblechook'un evinin arkasından kırlara sapıp bir kilometrelik kadar bir yol dolaştıktan sonra, bu tuzağın biraz ötesinde gene High Sokağı'na çıktım. Pumblechook'un yerini geçmiş olduğumdan tehlikeyi az çok atlatmış sayılacağımı düşünüyordum.

Kendimi gene bu küçük, eski, sessiz kasabada bulmak ilginçti doğrusu. Arada beni tanıyanların birden irkilerek duralamaları, sonra dönüp arkamdan bakmaları da hoşuma gitmiyordu diyemem. Esnaftan bir-ikisinin dükkânlarından fırlayıp önüm sıra ilerledikleri, sonra da benimle yüz yüze gelebilmek amacıyla (bir şey unutmuş gibi) dönüp bana doğru yürüdükleri bile oldu. Böyle durumlarda hangi yanın daha kötü numara yaptığını bilemeyeceğim; çünkü onlar, amaçları bana bakmak değilmiş gibi, ben de, onların bu yaptıklarını anlamamışım gibi davranıyorduk.

Gene de böyle dikkatleri çeken, seçkin bir kişi olmak bir ayrıcalıktı; ben de bundan büyük bir kıvanç duymuyor değildim. Gel gör ki kader karşıma, hınzırlıklarının sonu olmayan o piç kurusu, Terzi Trabb'in çırağı olacak o yumurcağı çıkardı.

Bir ara karşıma baktığımda Trabb'in çırağının, elindeki boş, mavi bir torbayı bacaklarına çarpa çarpa karşıdan bana yaklaşmakta olduğunu gördüm. Onu görmezlikten gelerek serinkanlılıkla geçip gitmenin bana en yaraşan davranış olacağını, onun kafasındaki şeytanlıkları da önleyeceğini düşünerek maske gibi bir yüzle ilerledim. Kazandığım başarıdan ötürü kendi kendimi kutlamaktaydım ki birden Trabb'in çırağını bir titremedir aldı; dizleri birbirine vuruyordu, saçları diken diken olmuşçasına kasketi düşmüştü; her yanı zangırdayarak sarsak adımlarla yolun ortasına doğru sendeledi, sonra benim vakur tutumumun verdiği pişmanlık ve korkudan ötürü bayılmak üzereymiş gibi yaparak, "Tutun beni, ey ahali, korkuyorum!" diye bağırdı.

Yanından geçtiğim sırada sonsuz bir saygıyla tozların arasına kapandı. Dişlerinin takır takır vurduğunu gördüm.

Buna katlanması zordu, doğrusu. Neylersiniz ki meğer bir hiçmiş! İki yüz adımlık yol ancak gitmiştim ki Trabb'in çırağının gene karşıdan bana doğru gelmekte olduğunu görünce anlatılmaz bir dehşet, şaşkınlık ve öfkeyle zangırdadım. Dar bir ara sokağın köşesini dönmekteydi. Mavi heybesini sırtına atmış, gözleri dürüst bir çalışma hevesiyle parlıyor, adımlarında bir an önce işyerine varmak için duyduğu neşeli sabırsızlık okunuyordu. Beni görünce sözümona o da beyninden vuruldu, gene deminki gibi tir tir titremeye başladı. Ne var ki bu kez bir topaca dönmüş gibiydi. Dizlerini bükmüş, ellerini yalvarırcasına kaldırmış, kendi çevresinde fır dönüyordu. Sokakta birikmiş olan seyirciler onun bu çektiklerini büyük bir keyifle seyrediyorlardı. Bense yerin dibine geçmiş, ne yapacağımı şaşırmıştım.

Büyük UmutlarWhere stories live. Discover now