Bölüm 20

824 108 3
                                    

Ben artık o pencere kenarında bekleyen kız değilim...

Hah çok güzel. Peki şu an ne yapıyordum? Şu Allahın belası pencerenin önünde durmuş bekliyordum. Neyi beklediğimi bile bilmiyordum ama bekliyordum. Hayatımda iyi giden tek bir şey bile yoktu ama ben inatla umut edip buradan çıkacağım günü hayal ediyordum. Mahkeme günüme artık sadece bir kaç gün kalmıştı. Neler olacak, hakim ne karar verecek diye streslenmekten iyice zayıflayan yüzüme her baktığımda kendime bu günlerin geçeceğine dair sözler veriyordum. Sadece kendimi kandırıyordum aslında. Hiçbir şey düzelmeyecekti. Gidenler geri gelmemek üzere gitmişti. Annem, babam, kardeşim ve büyükbabam bir daha geri gelemezdi. Onlara karşı o kadar özlem doluydum ki içimdeki ateş asla sönmüyordu. Erkek kardeşimi kucağıma aldığımda henüz beş yaşımdaydım ve onu ben büyütecektim. Dünyanın en güzel ablası olacaktım. Ama benim miniğim daha yeni başlamışken hayata veda etmek zorunda kalmıştı. Kokusunu çok özlüyordum.

Küçük yaşımdan beri büyükbabamın yanında kaldığım için beni asıl yıkan şey belki de onun ölümü oldu. Ailemin yokluğunu bana hissettirmemek için o kadar uğraşmıştı ki, benim en büyük ailem o olmuştu. Ama oda gitmişti. Aslında büyükbabama çok sinirliydim. Neye bulaşmıştı da benden saklamıştı? Hayatımı riske atacak kadar tehlikeliyse bana söylemesi gerekmez miydi?

Düşüncelerimde o kadar boğulmuştum ki Özgür gelip hüzünlü bir şekilde elimi tuttuğunda ne zamandır yanımda olduğunu bilemedim. Ağlamamaya çalışsam da başaramadım. O ise sadece bana sarıldı. İçten içe bu sarılmaya ne kadar ihtiyacım olduğunu şimdi anlıyordum ve bende karşılık verdim. Birbirimizden ayrıldığımızda koğuşun kapısı açıldı. Gelen gıcık gardiyan bağırarak "Feyra Ateş! Ziyaretçin var." dediğinde ellerim karıncalandı ve hızla gardiyanın peşine düştüm.

"Kimmiş?" Heyecanıma yenik düşerken ayaklarımın hala yürüyebildiğine şükrettim.

"Avukatın!"

Ah! İşte yine umut bütün bedenimi sarmıştı. Gelmeyeceğini bildiğim halde bir ihtimal Mete'nin olduğunu düşünmek düşüp bayılmama neden olacaktı. Onu özlemiştim! Merhametle bakan ela gözlerini, dokunurken bile dikkat edişini, üzerinde bir zırh gibi duran takım elbisesini bile özlemiştim. Onun kokusunu yeniden koklamak ve aklıma kazımak istiyordum. Her ne kadar bu hislerimi görmezden gelmeye çalışsam da başarılı olamadım.Bana yalan söylediğini bildiğim halde nasıl böyle özlem dolu hissedebilirdim? Ondan nefret etmem, beni bıraktığı için bir daha yüzüne bile bakmamam gerekirdi ama ben şu an onu görmek için neredeyse yalvaracaktım.

Görüşme odasından içeri girdiğimde bir kırılma sesi duydum. O da ne! Bu kırılan benim umutlarım mıydı? Evet! Karşımda gördüğüm kadın kesinlikle umutlarımın katiliydi. Mete gelmemiş, onun yerine kayyum olarak atadığı Fulya gelmişti.

"Umarım vereceğim haberle yüzünün şeklini biraz değiştirebilirim?" dedi parlayan gözlerle. Bu kadın hep böyle neşeli mi bakardı? Garip biriydi ama insana da değişik bir enerji katmıyor değildi. Her ne kadar iyi şeyler düşünsem de en kısa sürede avukatımı değiştirecektim!

"Neymiş o iyi haber?" aksiliğim yüzünden bir an yüzü soldu ama toparladı.

"Mahkeme büyük olasılıkla serbestlik verecek. Katil teslim olmuş!"

Söylediklerini birkaç saniye idrak edemedim. Şimdi ben serbest mi kalacaktım? Bu haberin sevinciyle nihayet yüz kaslarım bu kadına karşı ilk defa gevşedi ve gülümsedim.

"Teşekkür ederim Fulya. O gün, fırsatım olmadı ama yaptıkların için de teşekkür ederim. Evini bana açman büyük incelik. Sanırım sana biraz kaba davrandım."

Fulya elimi tuttu ve anlayışla baktı. Bu kadına karşı ördüğüm duvarları kaldırdığımda ona ısındığımı farkettim. Bir an kendimi yakın bulup "O nasıl?" diye sordum. Hemen sonra pişman oldum.

"Gerçekten merak ediyor musun?"

Bakışlarındaki imayla kızardım ve gözlüğümü ileri itip başımı salladım.

"Her geçen gün Uhud'a benziyor!" dedi gülerek.

???

Soru soran gözlerle ona baktığımda anlamadığımı farketti ve daha açıklayıcı konuşmaya başladı.

"Yani, her şeye bağırıp kızıyor. Bir gün bürosuna uğradığımda çalışanını nasıl haşladığını kendi gözlerimle gördüm. Mete'den bahsettiğime inanamıyorsun değil? Mete, şimdiye kadar uzaktaki birine seslenmek için bile bağırmamıştır."

İstediğim cevap bu muydu gerçekten? Bilemedim. Benim asıl merak ettiğim şey çok başkaydı aslında. Nişanlısıyla nasıl olduğunu merak ediyordum. Ona da bana baktığı gibi merhametle mi bakıyordu? Bu düşünceler benim kalbimi kırıyordu.

"Nişanlısına da bağırıyor mu?"

Fulya gözlerini kocaman açtı ve sanki dünyadaki en garip şeyi söylemişim gibi bana baktı.

"Nişanlısı mı?

"Evet."

"İyi ama Mete'nin bir nişanlısı yok."

Yok mu! Ne demek yok? Peki o kadın...

"Ama o kadın bana..."

Fulya elini kaldırdı, "Bir dakika Feyra sen neden bahsediyorsun?"

O gün bütün olan biteni Fulya'ya anlattım. Kadının beni durdurup "nişanlımdan uzak dur" dediğini, Mete'nin ondan başkasını sevemeyeceğini...

"Sen Gülden'den bahsediyorsun. Sana gelip bunları mı söyledi? Mete'nin haberi var mı?"

"Hayır yok."

"Feyra o kadın Mete'yi üç yıl önce terk etti. Hemde nikah masasında. Şimdi de gelmiş sana bunları mı söylüyor? Ne yüzsüzlük ama ya!" dedi sinirle ve gitmek için ayaklandı.

"Bunu Mete'nin bilmesi lazım."

"Hayır Fulya! Lütfen bunu ona söyleme." dedim onu durdurarak. Mete, nişanlı olmasa bile hiçbir şey yapmamıştı ki. Gelmemişti, merak etmemişti. Nasıl olduğum onun umrunda değildi. Bu yüzden de bilmesine gerek yoktu.

"Bak, sorun sadece nişanlı meselesi değil. Bizden olmayacak. Bu çok belli. Belki nişanlısıyla olur. Bu kadın hala Mete'yi seviyor. Ve haklı da Mete gerçekten belki de ondan başkasını sevmeyecek. Ben sadece oyalanacağı bir heyecan olacağım onun için."

Fulya başını onaylamaz gibi sallayarak kapıya ilerledi "İkiniz de kafayı yemişsiniz!" dedi ve gitti.

Bense ne hissedeceğimi bilemez bir şekilde kapıya bakakaldım. Sevinçliydim, hüzünlüydüm ve kırıktım... Hiçbir nedeni olmadığı halde arkamdan gelmeyen adama kırıktım...

KORUYUCU -ANAHTAR 2- TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now