Bölüm 22

840 104 0
                                    

Galiba seni seviyorum!

Şu an yaşadığım şey gerçek mi? Duyduğum cümlenin şokuyla gözlerimi sonuna kadar açtım. Gözlüğümü ileri itmek için elimi kaldırdığımda Mete elimi tuttu. Gözlüğüme uzanıp işaret parmağıyla ileri itti. Sonra gözleri eline hapsettiği elimi buldu ve çevirip avuç içimi öptü. Karşımdaki adamın bakışları, davranışları kalbime bu kadar işlerken bu anın gerçekliğini sorgulamam ne kadar zordu değil mi? Çok zordu, baya zor... Çünkü içimde bir yerlerde hala güven kırıklığı vardı ve bu, Mete sanki her an gidecekmiş gibi hissettiriyordu.

"Eğer bana bir şans verirsen, her şeyin üstesinden beraber gelebiliriz..."

Bu aptal kalbim sana o sanşı bir kere değil bin kere vermeye hazır!

"Cezaevinde o kadar zor zamanlar geçirdim ki, öyle olmadığımı söylememe rağmen bekledim Mete. Pencerenin önünde bekledim ama gelmedin. Yaralandım evet. Bundan en çok ben korktum ama! Gözlerimi belki de son kez kapattığımı düşündüğümde garip bir şekilde aklımda sen vardın. Şimdi benden bir şans istiyorsun. Sence sana ne demeliyim?"

"Bence boynuma atlamalı ve kalplerimize acı çektirmeyi bırakmalısın." dedi gülümseyerek.

Gülmemeye çalışıyordum ama dudağımın kenarı hafif yukarı kalktı.

"Kesinlikle boynuna atlamayacağım!"

Gülümsedi, kulağıma eğilerek fısıldadı.

"Yapacaksın, çünkü beni seviyorsun!"

"Ah ne! Ben öyle bir şey söylemedim!"

Yanaklarım kızardı. Öyle bir bakıyordu ki, karşısında yerin dibine girmek istedim.

"Söyledin... Birine onu sevdiğini söylemenin bin bir çeşidi vardır Feyra. Son kez gözlerini kapattığını düşündüğünde aklında ben vardım. Çünkü beni seviyorsun. Bekledin, çünkü gelmemi istiyordun. İnan ben de çok gelmek istedim. Kaç gece cezaevinin sokağında bekledim..." yutkundu. Gözlerini benden çekti.

"Ama yanına gelemedim. Sanırım senin gitmenden korktuğum için ben gittim. Çözümün bu olmadığını çok sonradan anladım."

Başını öne eğip öyle pişman bir şekilde durdu ki, içim eridi. Onu her gördüğümde yapmak istediğim şeyi yaptım ve elimi sakallarına uzattım. Ona dokunmak, ruhuma ilaç gibi geldi. Sanki, o benim kayıp parçamdı ve dokununca tamamlanmıştım. Ruhum huzur buldu, damarlarıma yeni yeni kan geliyor gibiydi. Kendimizi o ana öylesine kaptırdık ki, yolun ortasında durduğumuzu ve hızla gelen arabaların bize korna çaldığını bile farketmedik.

"Sanırım, birileri kaza yapmadan gitsek iyi olur." dedim. Ellerimi sakallarıdan çektiğimde o da kapattığı gözlerini hüsranla açtı. Bu anın bitmesini istemediği belli oluyordu. Aslında aklımda bir dolu soru işareti vardı ama bunları sonraya erteledim ve bu anın büyüsünü bozmadım. İkimizde galeriye geçmek için arabaya bindiğimiz sırada,

"Kubilay, evi boşaltacağı söyledi. Ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu. Bir an acaba bu LayLay'ı kovsam mı diye aklımdan geçirdim. X5'i görünce beni unutup uçarak arabaya koşuşunu büyük bir şokla izlemiştim.

"Evet. Artık orada kalamam. Bu benim için çok üzücü ama evimden kurşunlar, cesetler toplanıyor. Orası bana hiç güven vermiyor artık."

"Şu Zeki Tuna hakkında bir şeyler hatırladın mı?"

"Hayır ama en kısa sürede öğreneceğim!"

Artık dışarda olduğuma göre bu işin peşine düşmemin vakti gelmişti ve ben bana bunları yaşatanların kim olduğunu er yada geç bulacaktım.

"Şu torunu olacak herif neydi ismi?"

"Frederick mi?"

"Hah o! Bir arkadaşımdan onu benim için araştırmasını istedim. Tam da dedisinin öldüğü gün seninle buluşması sence tesadüf mü?"

"Artık hiçbir şeyin tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Biliyor musun bana Rosaline diye seslendi. Bu oldukça şaşırtıcı. Bunu bana sadece büyükbabam söylerdi."

"Sana asılıyor mu?"

Pat diye sorduğu bu soru karşısında ani fren yaptım. Arkamda araba olmadığı için şükretmiştim.

"Bu da ne demek?"

Mete'nin gözlerinin yeşili kahvelerini alt etmiş parlayarak bana bakarken sinirlendiğini anlamam çok zor değildi. Ne yani kıskanıyor muydu?

"O herif sana sarkıntılık ediyor mu? Yaklaştı mı sana?"

Hayretler içinde arabayı tekrar çalıştırdım. Sinirlendiğinde girdiği bu hali sinirimi bozmuştu. Karşımda o sevgiyle ve ilgiyle bakan adamın yerini bir hödük almıştı.

"Saçmalama! Şu an konumuz bu mu? Bana 'Rosaline' diyebilecek kadar yakınız ama ben onu net olarak hatırlamıyorum. Tuhaf değil mi?"

"Evet! Oldukça tuhaf."

Galeriye geldiğimizde arabadan indik. Kapıdaki LayLay bana sırıtırak baktı ve göz kırptı. Parmağımı tehditkar bir şekilde uzattım ve yapay bir sinirle konuştum.

"Seni kovacağımı biliyorsun değil mi?"

"Kusura bakma Patron ama verdiğin maaşla X5'e binmem imkansızdı. Bu fırsatı kaçıramazdım."

"Ukala!"

Gülüşerek içeri girdiğimizde Mete'nin telefonu çaldı ve konuşmak için dışarı çıktığında LayLay bana yaklaşıp "Bu adam tam benim adamım. Elinden kaçırırsan çok üzülürüm!" dedi. Gözlerimi devirdim. Aynı şeyi her yakışıklı adam için söyleyebileceğine emindim.

"Bunu Frederick için de demiş miydin?"

"Evet o adam da çok hoştu ama biraz soğuk. Sanırım Fransızlığın getirdiği soğukluk."

Sonra kulağıma eğildi ve bir sır veriyormuş gibi fısıldadı.

"Ama avukat bey sana değer veriyor. Hızlı ve öfkeli. Nasıl önümüze kırıp seni durdurdu ama? Bu adam benim hayallerimi süslüyor." diye gülerek ellerini birleştirdi ve çay koymak için mutfağın yolunu tuttu.

Onun arkasından bakarken şimdi ne olacağını düşünmeye başladım. Artık özgürdüm. Başıma örülmeye çalışılan çoraplarla tek tek ilgilenecektim. Bunu yaparken de yanımda, şu an kapıdan içeri tüm karizmasıyla giren ve bana mükemmel bir gülücük bağışlayan adam olacaktı...

KORUYUCU -ANAHTAR 2- TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now