Bölüm 37

771 94 0
                                    

Son bir kez...

Kış bahçemdeki yerimden ayrılmayı asla istemiyordum. Bu yüzden taşınmadan önce son kez burada resim yapmak için elime malzemelerimi aldım. Aslında taşınmam için hala çok işim vardı. Henüz bir ev bile bulamamıştım. Galeri yakınlarında bakmam da seçeneklerimi oldukça daraltıyordu tabi. Neyse ki sevgili asistanım benim için bir kaç yer bakıyordu.

Elimdeki palete fırçayı batırdım ve tuvale ilk önce mavi bir deniz yaptım. Sonra fırçayı bırakarak bir sünger yardımıyla beyaz ışıltılar ekledim. Yaptığım denizin kokusunu almak ister gibi gözlerimi kapattım. Fakat gözümün önüne sadece unutmaya çalıştığım görüntüler geliyordu...

Mete, aramızdaki bütün mesefeleri kapatıp yanıma geldiğinde bana "Söyle!" demişti. Söyleyebilir miydim? Beni seviyordun ama unuttun! Bunu mu söylemeliydim? Herhalde gülüp geçerdi bana. İnsan sevdiğini nasıl unutabilirdi? Artık kesinlikle emindim, beni sevmiyordu. Sevmemişti. Evlenecekti. Bu düşüncenin berbatlığıyla midem bulanmıştı. Gözlerimi açıp yerimden bir bardak su almak için kalktığımda gözüm karardı. Sahi kaç saattir doğru düzgün bir şey yemiyordum? Elimle kış bahçesinin camına dokunarak destek almak istedim. Kendimi hiç bu kadar güçsüz, hiç bu kadar yorgun hissetmemiştim.

Kendime yavaş yavaş gelirken telefonumun bir yerlerde çaldığını duydum. İlerdeki çiçekliğin üstünde duran telefonuma uzanıp açtım.

"Efendim?"

"Patron, burada sevimsiz biri var ve seninle görüşmek istiyor başımdan atmaya çalıştım ama baya da yüzsüz bir şey..."

"...Sensin yüzsüz benimle doğru konuş..."

Telefondaki bağırış çağırıştan hiçbir şey anlamıyordum. Zaten ağrımaya başlayan başım iyice allak bullak olmuşken "Laylay kiminle tartışıyorsun?" diye bağırdım. Telefondan gelen kadın sesini bir yerlerden çıkartıyordum ama kim olduğunu bilemedim.

"Buraya gelebilir misin patron?"

Gözlerimi sabırlı bir şekilde kapattım. Bir nefes verip "Peki geliyorum." diyerek eve yöneldim. Bir yerden söyleniyor bir yerden de çantamı arıyordum. Sonunda odamdaki kitaplığımın kenarında bulduğum çantama uzanıp aldım ve dışarı çıktım. Bahçemden geçtiğim sırada durup bahçemin bakıma ne kadar ihtiyacı olduğunu gördüm. Taşınacak olmasaydım seve seve ilgilenirdim ama şu an buna ayıracak enerjim yoktu. Görmezden gelip arabama bindim ve galeriye geçtim. Laylay'ın tartıştığı kişinin kim olduğunu merak etmiştim. Galeriye gelip aceleyle içeri girdiğimde,

"Sen ne laftan anlamaz şeysin be! Arkadaşıyım diyorum arkadaşı! Sen kimsin de beni kovuyorsun?"

"Hah! Feyra Hanım'ın senin gibi bir paçozla ne işi olur? Sen yalancı birisin. Feyra Hanım geldiğinde bunu o da söyleyecek ve gideceksin!"

Tartışmalarının hala sürdüğünü görünce şok olmuş bir şekilde oraya ilerledim ve Laylay'ın kimle tartıştığını gördüm.

Özgür!!

"Özgür!" diye bağırarak yanına koştum ve sarıldım. Ona sarılmak her zaman bana iyi gelmişti. Kendimi geri çektiğimde soru soran gözlerle ona baktım.

"Senin burada ne işin var?"

"Sen, bu kızı tanıyor musun?"

Laylay araya girdi ve 'bu kız' derken Özgür'e sanki canavar görmüş gibi baktı. Onun bu haline gülmeden edemedim.

"Evet kendisi benim cezaevinden arkadaşım Laylay."

"Cezaevi mi?!"

Laylay'ın birden bakışları değişti ve yutkundu. Sanki biraz önce tonla laf söylediği için pişman olmuş gibiydi. Özgür ona öldürücü bakışlar atarken o kıyıdan kıyıdan yanıma sokulup, "Ne suç işlemiş ki?" diye sordu fısıltıyla.

"Adam bıçaklamış!" dedim dehşetle. Tamamen onu korkutmak için numara yapıyordum. Evet bıçaklamıştı ama sadece bacağından ve nefsi müdafaası için.

Laylay korkuyla dolan gözleriyle, "Ben gidip bir çay falan koyayım en iyisi." diyerek oradan uzaklaşınca tekrar Özgür'e döndüm.

"Eee, hangi rüzgar attı seni buraya?" dedim gülümseyerek.

"Rüzgar değil, tsunami! Hatta fırtına. Hortum. Ne kadar büyük felaket varsa hepsi." dedi omuzlarını kaldırıp kollarını iki yana açarak.

"Ne oldu?"

"Biliyorsun zaten cezaevinden çıkmama çok az kalmıştı. Çıkınca babaevine gittim. Kocamdan boşanacağımı duyunca deliye döndüler. Karı koca arasında böyle şeyler olurmuş..."

Onun bu sözüne acı bir kahkaha attım.

"Hangi normal karı koca arasında bıçaklanma olur ki?"

"Ben severek evlenmiştim Feyra. Bu ne demek biliyor musun? Anne baba sözü dinlemedin kendi isteğiyle gittin. Bu kapı sana kapalı. Kendi başının çaresine bak."

Gözlerimi kocaman açtım. Bu nasıl bir düşünceydi böyle?

"Peki şimdi ne olacak?"

"Ben de bilmiyorum. Kendime yeni bir hayat kurmayı düşünüyorum. Tabi şimdilik kalacak bir yere ihtiyacım var..."

"Artık yok!" diyerek sözünü kestim. Özgür benimle kalırsa hem evimden taşınmama gerek kalmayacaktı hem de o bir ev bulma derdinden kurtulacaktı!

"Ama geçici bir süre.." dedi mahçupca. Ellerini tuttum. Tıpkı ben cezaevinde ağlarken onun yaptığı gibi ona güven vermek istiyordum.

"Buna gerek yok Özgür. Her zaman benimle kalabilirsin. Sanırım benim de bir ev arkadaşına ihtiyacım var. Eğer istersen bir iş bulana kadar burada bana yardımcı da olabilirsin."

Birbirimize sarıldığımız zaman kapının önünde duran postacının sesiyle ayrıldık. Adam yanımıza kadar geldi ve "Feyra Ateş hanginiz?" diye sordu.

"Benim?"

Küçük bir zarf uzattı ve gösterdiği yeri imzalayınca gitti. Ben merakla zarfa bakarken kimden geldiğini anlamaya çalışıyordum. Laylay da içeriden çıkıp geldi ve üç çift göz merakla zarfa baktık. Zarfı açarken istemsizce titredim. İçindeki küçük karton kağıdı dışarı çıkardığımda Laylay,

"Eeh yuh yani!" diye bağırdı. Ben ve Özgür tepkisiz kalmıştık. Özgür bana bakıp "Bu da ne demek?" diye sorduğunda kalakaldım. Bunu beklemiyordum ve en sert şekilde bu darbeyi alıp vücuduma yedirdim.

"Bu, çok sevgili avukatım haftaya evleniyor demek!" dedim elimdeki davetiyeyi parçalara ayırmadan önce...

KORUYUCU -ANAHTAR 2- TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now