Bölüm 45

812 92 0
                                    

Hastaneden çıktığımda yüzüme çarpan rüzgarın esintisiyle montumun yakasını sıktım ve arabama doğru hızla yol aldım. Şu kist olayını kimseye duyurmadan hallettiğim için memnundum. Doktor tehlikeli demişti ama kisti temizlerken sorun olmadığını söylemişti. Bu da içimi rahatlatıyordu.

Yakınlarda bir yerlerde bir eczane bulup doktorun verdiği ilaçları alarak galeriye geçtim. O sırada telefonum çaldı. Elime aldığımda Şule'nin aradığını görünce merakla kaşlarımı çattım. Olağan toplantılar dışında çok fazla görüşme yapmadığımız için beni araması endişelenmeme sebep olmuştu.

"Efendim?"

"Feyra Hanım neredesiniz?" Sesi tuhaf derecede endişeli geliyordu.

"Galeriye geçiyorum Şule ne oldu?"

"Ah, sanırım henüz gazeteleri görmediniz? Yada Twitter'a falan bakmadınız?"

"Hayır. Neler oldu?"

Arabayı yol kenarına doğru sürüp durdurdum ve Şule'nin sesini hoparlöre vererek Twitter'a girdim. Büyüteç kısmına tıklayıp TT 'lere baktım. En üstlerde siyaset başlıkları vardı ama alta doğru indiğimde birkaç hastag dikkatimi çekti.

"Şu an bakıyorum ama bir şey görmüyorum."

"İki tane hastag açılmış. Birisi #hamile diğeri de #FeyMet. Yazılanları okumak istemezsiniz."

Hamile olan dikkatimi çekmişti ve diğerine bakmadan önce ona tıkladım. İçinde ahlaksızlığım ve nişanlı birinden hamile kalmamla alakalı birçok çirkin tweet yer alıyordu. Hepsi olmasa bile popüler olanları okudukça kan beynime şıçradı.

"Feyra Hanım? İyi misiniz?"

Uzun süre sessiz kaldığım için Şule de endişelenmişti. "Tweetleri okuyorum! Galeride görüşürüz." diyerek telefonu kapattım. Ve hemen diğer hastag olan FeyMet'e girdim. Burası sanırım beni biraz olsun tanıyan ve bilen insanların yazılarından oluşuyordu. Mete ve benimle alakalı romantik şeyler yazıp desteklediklerini söylüyorlardı. Kafamı telefondan kaldırdım. Sinirle camı açtım. Soğuk hava yüzüme değdinde biraz olsun kendime gelebildim. Dünki röportaj için gelen kadın hakkımızda kim bilir neler yazmıştı. Tabi Mete'nin içeri girip Bebeğimizi nasıl aldırırsın! diye bağırması da şu an bunları okumamızda etkili oluyordu. Ellerim sinirden titrerken insanların bilip bilmediği her konuda nasıl ahkam kesebildiğine şaşırıyordum. Oysa hiçbiri beni tanımıyordu. Mete'yle ne yaşadık bilmiyordu. Olayın gerçek olup olmadığını bile bilmiyorlardı. Ama kendilerinin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu sanıp bir de millete ahlak dersi vermeye kalkıyorlardı.

Sinirlerim iyice yıprandığı için arabayı tekrar çalıştırıp galeriye sürdüm. Orada da beni bekleyen bir adet Özgür vardı. Aslında eskisi kadar sinirli değildim ama yine de ona sataşacaktım. Galeriye geldiğimde arabayı park edip içeri girdim. Buranın sıcacık oluşu beni biraz gevşetmişti. Montumu çıkarıp astım ve yukarı kattan inen Laylay'a baktım.

"Hoşgeldin patron. Yüzünden anladığım kadarıyla haberi görmüşsün." dedi yorgunlukla. Başımı hayır anlamında salladım. "Sadece yapılan yorumları gördüm. Haberin kendisini henüz okumadım. Birazdan bakarım." Yorumlardan sonra haberi merak bile etmiyordum.

"Sana sıcak birşeyler getirmemi ister misin?"

"Evet lütfen. Ha burada Özgür nerede?"

"Mutfakta!" dedi sinirle. Yine kavga ettiklerini anlamam uzun sürmedi ve ona "Benim onu beklediğimi söyler misin?" dedim.

Laylay içeri gittiğinde merakıma engel olamadım ve bilgisayarı açıp kadının yaptığı haberi okumaya başladım. Okudukça her bir kelimesi zihmine çakılıyordu sanki. Kadını arayıp bir özür yazısıyla yazdığı bu haberi yalanlaması için konuşmam gerekiyordu. Ben bilgisayar ekranını sinirle bakarken Özgür'ün minik adımlarla yanıma yaklaştığını göz ucuyla gördüm. Kaşlarımı çatarak bakışlarımı ona çevirdim.

"Bana söylemek istediğin bir şey var mı?"

"Özür dilerim Feyra. Ben doktorla konuşmalarınızı duyunca bebeği aldıracaksın diye çok korktum. Saçmaladım galiba. Gidip haberi yapan gazeteyle konuşacağım ve haberi yalanlamaları için ne gerekiyorsa yapacağım." dedi tek nefesle. Bakışlarım onun bu üzgün kuzu hallerini görünce anında yumuşadı ve gülümsedim.

"Şimdilik seni affediyorum ama bir daha bana sormadan böyle şeyler yapma. Allahtan güzel bir şeye sebep oldun. Yoksa elimden kimse alamazdı seni."

Gözlerini kocaman açıp gülümseyerek, "Barıştınız mı?!" diye çığlık attı. Kafamı olumlu anlamda salladığımda gelip bana sarıldı. Özgür'ün sarılması bana her zaman iyi hissettiriyordu. O gittiğinde ben de işlerime geri döndüm. Biraz ofis işleriyle ilgilendikten sonra yorgun düşmüş bedenim için mola verdim. Kendime bir kahve almak için ayaklandığım sırada kapıdaki kuryeyi farkedip durdum. Adam elindeki kocaman gül buketiyle gelip önümde durdu ve "Feyra Ateş kim acaba?" dedi. Heyecanla "Benim!" diye atıldım, adamın elindeki gülleri aldım. Burnuma dolan kokusuyla huzur bulmuştum ve tüm yorgunluğumu unutmuştum. Kurye gittiğinde masa geçtim ve buketi inceleyerek not aradım. Köşeye sıkıştırılmış notu gördüğümde heyecanla açıp okudum.

"Yarın benimle Paris'in en güzel sokağında buluş. Seni akşam üzeri Louvre Müzesi'nin önünde bekleyeceğim. Gelmezsen kendimi Eyfel Kulesi'nden atmamam için hiçbir sebep olmayacak."

Yüzümdeki aptal gülümsemeyle nota bakarken acaba ciddi miydi anlamaya çalışıyordum. Telefonu elime aldım ve Mete'yi aradım. Ama kapalı çalıyordu. Endişeyle kaşlarımı çattım. Sonra mesaj bölümüne girdim.

Neredesin Mete? Yazdığın şeylerde ciddi miydin? Neden bir işler karıştırıyormuşsun gibi hissediyorum?

Mesajı gönderdiğimde hem gülüyordum hem de telefonunun kapalı olmasından dolayı hala endişeliydim. Aradan ne kadar süre geçmişti bilmiyordum ama Özgür'le hazırlanıp eve gitmek üzereyken telefona gelen mesajla heyecanlandım.

Uçaktaydım güzelim. Umarım ne kadar ciddi olduğumu anlamışsındır...

Hangisine çığlık atmalıyım bilemedim. Güzelim demesine mi yoksa...

Ciddi olmasına mı?!!

KORUYUCU -ANAHTAR 2- TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now