~

69 30 6
                                    

bütün yaşamım, amansız bir hastalığım olduğunu ve bunu er ya da geç bir gün öğreneceğimi bekleyerek geçti. saçma bir kuruntu ya da yersiz bir evham olmaktan uzaktı bu kaygı. yoksa korku mu demeliydim? korku ve kaygı arasındaki tek fark; korkunun sebebi belliymiş, kaygının ki değil. bunu geçen sene girdiğim bir derste öğrenmiştim. bilmek neyi değiştiriyorsa artık, öğretiyorlar.
neyse, ne diyordum. yaşamım erken yaşta öleceğimi düşünerek geçti. evet erken. her ölüm erken ölümdür, gerçekliğini göz önünde bulundurursak, bu düşüncemde haklı çıkacağım kesin.

sigaraya başladım. sigara ama, bu tam da sigara değil aslında, karanfilli bu, diyerek yediğim boku meşrulaştırıyorum kendime karşı. yani çabalıyorum. 14 aşında sigaraya başlıyorsa mutlaka geçerli bir nedeni vardır. benim de vardı. birini öldürmekle, sigaraya başlamak arasında gidip geldim bir gece. bu biri, kendim de olabilirdim, orospu çocuğunun teki de olabilirdi. oturup üstüne düşünsem kesinlikle o orospu çocuğunu öldürmek fikrine ikna ederdim kendimi. ama yapmadım. belki de ilk kez, kendim gibi davranmadım ve bir dal sigarayı içime çektim aralıksız. öksürüksüz. sonra bir dal daha. bir dal daha..
anneme yirmi yıl boyunca sigarayı bırakması için baskı yapıp, nihayetinde beş yıl önce sigarayı bıraktırmıştım. bunda hastalığının da etkisi vardı tabi ama büyük pay benimdi. içmeye devam edersen ben de sigaraya başlarım diye tehdit etmiştim. annem de otuz senelik alışkanlığından vazgeçmişti o cümle karşısında. böyle bir gerçeklik varken, o gece annem babama "şu çocuğa bi dal sigara ver ethem" demişti kanayan bileğime bakarak. o gece ne babam o sigarayı uzattı ne de ben istedim, ama o sahneyi ölsem unutmam. bu satırları da unutmamak adına yazıyorum. o yaranın acısı hiç geçmesin, hep kanasın. hep kanasın ki, bir daha o duruma düşürmeyeyim kendimi..

insan bir kere ölür diyen bütün kutsal kitapları reddettim ben o gece. insan bir kere doğar, defalarca ölür ve artık insanlar ondan umudunu kestiğinde gömülür. ne acı, insanın kendinden umudu kesmiş olması hiçbir anlam ifade etmezken, başkalarının ondan umudu kesmesi bir sürü şeyi değiştiriyor. çevremde hala benden bir şeyler bekleyen, bir şeyler umut eden insanlar var. bu canımı sıkıyor. kendimi derin bir çukura gömesim geliyor bazen. ama bunun için bile üzerime birinin toprak atması gerek. tek başına olmuyor yani. insan kötülük etmek için bile başka bir insana muhtaç. kendine, dünyaya, insanlara.. muhtaçlıktan ne kadar kaçarsan kaç, sonuç değişmeyecek. bu gece bu farkındalıkla yazacağım.

kendinden umudu kesmek, kesmelerin en acıtanı, en kanatanı. bakın bunu edebi bir şey olarak anlatmıyorum. gayet tıbbi bir terim. insan umut ederek kanserin bile üstesinden geliyor. umut böyle kuvvetli bir şey. umutsuzluk da aynı keskinlikte tabii. o da bir şeyleri değiştirebilir, tersine doğru. bunun için ekstra bir çaba göstermeniz de gerekmez üstelik. bir sigara daha yakar, mahvolan bir şeylerin eşliğinde, aynadan, yalnızca sizin gördüğünüz cansız bedeninizi seyredersiniz. öyle şey olur mu demeyin, olur. bunun kanıtı benim varlığım.

şimdi ben böyle şeyler yazıyorum. birileri de kalkıp okuyor. her ne kadar bunun aksini iddia etsem de, birileri okusun diye yazıyorumdur elbette. çünkü bir yangının yangın sayılması için, dumanlarını birilerinin görmesi gerekir. yani öyleymiş. kanun bu.
öyleyse okuyun. hem yine takdir görecek bir yazı yazmış sayılırım belki, yanaklarımdan süzülemeyen damlalarla. boğazımda düğümlenip nefes almamı güçleştiren bir takım şeyleri öksürmüş olurum buraya. ben bu şekilde, bu gecelerin üstesinden gelme yetimi kullanmış olurum, siz de yine vasat, anlamsız bir yazıyı okumuş olursunuz.
ya da buna benzer bir şeyler olur. neyse ne işte.

son bir yıl içinde, her gün düzenli olarak görüştüğüm en az onbeş kişiyi çıkarttım hayatımdan. bu insanlar sosyal çevremin neredeyse tamamını oluşturuyorlardı. bunu zorlanarak yapmadım, somut bir neden aramadım. arasam bulurdum, bunu biliyordum. bu yüzden arama ihtiyacı duymadım. ve gayet keyif aldım bu durumdan. her şey vasattı, artık insan ilişkilerinde vasatı yaşamak istemiyordum.
hem biliyor musunuz, eğer kendiniz inşa ediyorsanız, yalnızlık epey yüksek bir makam. başlarda manzaraya alışmak zor olsa da, alıştıktan sonra hemen her şey aşağıda kalıyor penceresinden bakarken. sahte ve eğreti olan her şey. olmaması, bulunmaması gereken her şey. insanlar, ilişkiler. bir kez geldiğimiz dünyada, herkesten kaçarak yaşamak size mantıklı bir tercih gibi görünmeyebilir. ki bence de öyle zaten. ama bu benim tercihim ve ben tercihlerimde mantık aramam.
niteliksiz bir gülümsemedense, salt bir sızıyı yeğlerim.

BitirenlerWhere stories live. Discover now