106

1.7K 39 6
                                    

106

Soğuk bir kış günü.

                             Kim Namjoon

Dışarıda kar yağıyordu. Lapa lapa yağarken benim tek yapabildiğim şey dışarıyı seyredip elimdeki kahvemi yudumlamaktı. Hoş yapabildiğim şeyler de çok fazla değildi.
Sevgilimi mutlu etmeyi bile başaramamış aciz bir insandım.

3 yıl önce ilişkimiz başlamıştı. Her şey çok iyiydi hatta fazla iyiydi. İyi şeylerin sonu hep hüzündür derdi babaannem gerçekten de öyleymiş. Onu çok zor şartlarda elde etmiştim. Çok düşmanımız vardı ve hiçbiri bizim birlikte olmamızı istemiyorlardı.

Her şey güzel giderken birden ondan soğudum. Onunla birlikte olmak istemedim, onu görmek istemedim. Hâl böyleyken her şeyi ona anlattım ve o belki de ara vermemizin daha iyi olacağını söyledi. İki hafta süre verdik birbirimize iki hafta sonra pazar günü saat 13.00'da buluşacaktık. Bizim kafemizde buluşacaktık.

Ama ben korkak gibi kaçtım. İki hafta sonra salı günü kafeye gitmedim. Aramadı veya mesaj atmadı, aradan iki ay geçti sadece "iyi misin?" Mesajı attı. Hiçbir zaman beni sıkmadı, neden gelmedin diye aramadı mesaj atmadı.

Neden gitmemiştim?

Neden?

Bu sorunun cevabını kendime sordum ama her seferinden kaçtım benliğimden. Kendimden kaçarken nasıl ona bu durumu anlayacaktım ki? Ben bilmezken onun karşısına suçlu bir şekilde çıkıp ne söyleyebilecektim?

Seul'den taşındık. Annemin tayini çıktığı için busan'a yerleştik. Yemin olsun gün içinde sürekli onu düşündüm. Düşüne düşüne günler, haftalar, aylar ve yıllar geçmişti.

2 yıl geçip gitmişti.

Gözlerimin önünde.

Ben farkında olmadan.

730 gün geçmişti. Evlenmiştir diye düşünüyordum artık. Belki de çocuğu bile olmuştur. Beni unutmuştur ve beni artık hatırlamıyordur bile.

Hep yüzünü unutmaktan korksam da telefonumda kalan son iki fotoğrafımıza bakarak kendimi rahatlattım. Fotoğraf çekinmeyi sevmezdik. Bu yüzden çok fotoğrafımızda yoktu.

"Anne ben çöpleri çıkarmaya gidiyorum." Elimdeki çöplerle kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Karşımızda çöp atılacak kutu olduğu için hemen karşıya geçtim ve çöpü attım. Elimi dezenfektan ettim. Ardından arkamı dönüp gidecektim ki.

Onu gördüm

Bir kaç adım ötemdeydi.

Gözlerini benden ayırmıyordu.

Ne diyecektim şimdi?

Seni bırakıp kaçtım mı?

Hemen yoldan hızlıca geçtim ve eve girdim. Yine beni sıkıştırmak istemiyordu. Ne peşimden geldi ne de bana seslendi. Odama girdim ve pencereden baktığımda evimizin kapısının önünde beklediğini ve bana baktığını gördüm. Perdeyi çekip yere oturdum.

Yaşanmışlıklar içinde kayboldum.

Ve bir daha yaşanamayacakların sadece hayalini kurdum.

"Kızım kapının önünde bir adam var yüzünü de göremedim. Saatlerdir orada polisi arayacağım." Annem eline telefonunu aldı hemen gidip elinden yakaladım.

"A-anne o Namjoon."

"Öyle mi? İçeri davet etsene kızım. Karda çocuk orada seni bekliyor üşütecek. Hadi sen çağır ben sıcak çikolata yapayım size konuşursunuz." Annem hızlıca mutfağa gitti. Olduğum yerde çivilendim. Kapıya gidip biraz bekledim ve kolunu çevirdim. Karşımda siyahlara bürünmüş maskeli bir şekilde öylece duruyordu.

"İ-içeri geçmek ister misin?" Kelimeler durmuştu. Aklımda, kelime daarcığımda sanki hiçbir şey yok gibiydi. Bana baktı ve yürüdü içeri girdi. Maskesini çıkarttı cebine koydu ve bana bakmaya başladı.

"Hiç değişmemişsin." Söylenecek tek söz bu muydu? Bana söylediği ilk şey bu muydu?

"Sende." Elimle salonu işaret ettim. "Oturmaz mısın?" Önden gidip oturdum. Yanıma geldi ve karşıma oturdu. Bana öyle dik dik bakmasından rahatsız oluyordum.
"Bana öyle bakma artık. Rahatsız oluyorum." Sözümden sonra gözlerini benden alıp bize doğru gelen anneme çevirdi.

"Hoşgeldin Namjoon. Siz çikolatalarınızı için ben yukarıdayım." Gülümseyip elindeki bardakları masaya bırakıp merdivenlerden çıkmaya başladı. Eline sıcak çikolatayı alıp bir yudum içti. Elleri titriyordu. Nasıl fark edememiştim? Heryeri ıslaktı.

"Kıyafetlerin ıslak. Yukarı gel babamın kıyafetlerinden vereyim." Usulca kafasını salladı ve ayağa kalktı. Arkamdan beni takip etmeye başladı.

Babamın kıyafetlerinden çıkarırken o da bana bakıyordu. Kıyafetleri çıkarıp yatağın üzerine koydum ve dışarı çıkmak için adımladım.

"Teşekkür ederim." Güzel gülümsemesini sunarken gözlerinde kaybolup gitmiştim.

"Rica ederim." Kendimin zor duyduğum bir ses tonuyla söylemiştim. Dışarı çıkıp kapıyı kapattım ve aşağı indim.

Ne söyleyeceğimi, nasıl davranacağımı, ne konuşacağımızı hiçbir şeyi bilmiyordum. Her duyguyu yaşarken karmakarışıktı kafam. Aşağıdan inip yanıma geldi ve eski yerine oturdu.

"Şimdi neden geldiğimi merak edebilirsin veya ne söyleyeceğimi de." Biraz durakladı ve ayağa kalkıp yanıma geldi ve soluma oturdu. Elimi tuttu ve gözlerimin içine bakmaya başladı. Gözlerimi kaçırdım hemen. "Hala utangaçsın."

"Benim sana açıklayacaklarım varken sen neden kendini suçlu buluyorsun?" Ben suçluydum. Hemde her konuda.

"En büyük suçu ben işledim. 3 yıl boyunca bana hayatımın en güzel anlarını yaşattın. Babam intihar edip öldükten 1 yıl sonra seninle tanıştım. Beni çok mutlu ettin ve benimle birlikte sende mutlu oldun. Ama sonra 3 yıldan sonra ben bir şey öğrendim. Hastaydım. Hemde çok hastaydım sana soğuk davrandım ve hatta sana çok kötü davrandım. Sen bunları görmedin beni sevdiğin için ama ben her şeyin farkındaydım. Sonra sen beni bırakıp gittin elbette sebeplerin vardır bunun için sana kızmadım. Bizim çok düşmanımız vardı o zamanlar birlikte olmamızı istemeyen çok insan vardı. Sonra ara verdik bu aradan sonra bende senin bana yaptığın gibi o kafeye gitmeyecektim. Ama çekip gitmek istemedim, ama gittiğimde sen yoktun. Her iki haftada bir oraya gidip her zaman ayırttığım masaya gidip oturdum. Belki seni bekledim belki de rahatlamak istedim. Sevgilim olmadı veya evlenmedim. Senden başka kimseyle hiçbir şekilde bir ilişkim olmadı."

"Madem her şeyi açıkladın o zaman sıra bende. Hasta olduğunu biliyordum, ceketinin cebindeki rapordan anladım. Ama sana belli etmedim çünkü Eğer istersen bana söyleyebileceğini düşündüm. Ama sen söylemedin sebeplerini de şimdi söyledin söylenecek bir söz yok. Kaderlerimiz aynı yazılmış sanki. Benim de Babam öldükten aylar sonra seninle karşılaştım. Aynı yaramızı birlikte iyileştirdik o yara kabuk bağladı ve sonra yok oldu. Bana kötü davrandığını biliyorum farkındaydım ama umursamadım. Düşmanlarımız bizden ölesiye nefret edenlerdir ve bizde de çok düşman vardı. Sen cesaret edip gelmişsin kafeye ama ben gelemedim çünkü korktum. Beni terk edeceğini bildiğim için kafeye gelmedim, bi aralar senden soğumuştum inkar edemem. Çünkü sen bana kötü davranıyordun hastalığın yüzünden. Ama haklıydın. Hastalığın ilerlediği zaman birine bulaştırma ihtimalimin çok yüksek olduğunu biliyordum. Hastanede yanında seninle hep ilgilenen Jiwon benim arkadaşım hemde en yakın arkadaşım, senden haberdar olabilmek için onunla anlaştım. Sırf senin iyiliğin için. Ama bunların şimdi bir önemi yok."

"Hemde hiçbir önemi yok güzelim." Ellerimi daha sıkı kavradı ve sıkıca bana sarıldı.

Artık yaşanmışlıkların hiçbir önemi yoktu.

Artık önemli olan yaşanacaklardı.

BTS REACTIONSWhere stories live. Discover now