Chapter 34

123 40 6
                                    

Kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyordum. Yenilenmiş gibiydim, buranın havası çok farklıydı.

Ayağımın altında resmen saklı cennet varmış da ben fark edememişim.

"Hana" dedi Namjoon elini saçlarımın ucundan okşayarak. Neden bu hoşuma gitmişti? Küçücük şu hareketinde bile kalbim her an patlayabilirdi.

"Efendim" dedim onunla aynı ses tonuyla. Anlamadığım bir şekilde kısık sesli konuşuyorduk.

"Birbirimizi tanıyama ne dersin?"

İşte bunu bekleyemiyordum. Ben kendimi bile tam tanıyamıyordum ki. Tek işim dersler ve basketbol olmuştu. Ona şaşkınca bakmaktan kendimi alıkoyamadım.Ben kendimi doğru dürüst tanıyamıyorken ona nasıl kendimi tanıtacaktım?

"Tanıyalım madem."

Hızlıca ayağa kalkarak elimi tuttu. Ne yaptığını asla çözebilmiş değildim. Ani hareketleri bir gün ölmeme sebep olacaktı.

Ağacın diğer tarafına gittik, bedenlerimizi yumuşak çimenlerin üzerine bıraktık. Kesinlikle kuş tüyü kadar yumuşaklardı. Sadece gıdıklıyorlardı.

Elini kafamın altına koydu ve böylelikle kafam onun omuzuna felan geliyordu. Kırmızı alarm vermeye başladı bedenim,fazla yakındık biraz.

"En sevdiğin..." kafamın altında ki eli ile kafamı okşadı. "En sevdiğin renk nedir?"

Bunu hiç düşünmemiştim. Genelde basit bir soru olduğu için kimse sormazdı. Bu tanımaya yönelik bir soru muydu peki?

"Tüm renkleri severim. Aslında renkleri değil de o rengin tonlarını severim.Mesela eflatun genel olarak mor rengidir ama tam olarak mor değildir çünkü mor'un tonlarındandır. Anladın değil mi? Anlamadıysan te-

Kıkırdadı, nerdeyse kulağımın dibinde olan ağzı beni kesinlikle öldürecekti.Gülüşünü ilk defa bu kadar yakından duyuyordum. Sesi...sesi fazla erkeksiydi. Kalın ve hırıltılı

Siktir! Çok iyiydi

"Anladım Hana,merak etme o kadar beynim geride değil."

"Sana beyninin geride olduğunu düşündüren ne? Eski okulunu birincilikle bitirmişsin."

"Beni mi araştırdın?"

Belki kötü bir noktasını bulurum diye araştırmıştım ama elime geçen tek şey her haltta birinci olmasıydı. Kesinlikle bu dünya için fazla kusursuz ve başarılı.

"Sence de normal değil mi?"

"Normal,tam da senden beklenen hareketler."

"Ben nasıl biriymişim ki?"

"Rekabeti seviyorsun, tahminime göre kötü bir noktamı bulmak için beni araştırdın. Ayrıca basketbolu seviyorsun ve renk tonlarını da."

"Beni en azından şimdiden bir kaç şeyimi biliyorsun. Peki sen nasıl birisin? Mesela hobilerin neler? Ya da nebileyim fobin felan."

"Açıkçası öyle pek anlatacak bir özelliğim yok. Hobim Basketbol, fobim yükselik korkusu diyebilirim. Genel olarak gezmeyi severim. Çiçek kokusu hoşuma gider. Şu anlık başka bir şey aklıma gelmiyor."

"İkimizin de sanırım basketbol harici bir hobimiz yok."

"Sanırım öyle."

Ondan sonra ise hiç konuşmadık. Ben onun kucağında öyle uzandım sadece. Dediğimiz gibi boş boş uzandık. Belki de düşünmeye ihtiyacımız vardı. Güzel bir havada sadece yaşanılanı düşünmek.

Onun edebiyat dersinde konuştuklarını hatırlıyorum da...sanırım o aşk adamı felan değildi. O sadece öylesine biriydi işte.

Uzun uzun düşündüm,aklımdan binlerce gereksiz senaryolar geçirdim. En basitinden düşünecek konu bulamayınca basketbol strajileri düşündüm. Düşünmek bir yana çiçeklerin kokusu ferahlatıcıydı.

Onunla olan sohbetimiz kısa ve az olsa da sonuçta onunla ilgili bir kaç şey öğrenmiştim.

Iki buçuk saat belimiz ağrıyıncaya kadar orada uzandık. Buradan gitmek istemiyordum ama kararan hava eve gitmem için sinyal çakıyordu.

Beraber otobüse binerek evlerimize gitmeye başladık.Hala yanyanaydık, kafası omzuma düştü. Uyumadığını tahmin edebiliyordum,belki de uyumuştu ama bu rahatsız yerde uyayacağını da sanmıyordum.

Bugün olanlar tamamiyle çok güzeldi. Bunları yaşayacağım son kişi bile olmasını istemezken şimdi o listenin en başındaydı.

Ve bu hoşuma gitmişti

Zaten içimde olan bu duyguyu sürekli inkar ediyordum ama artık kendimde itiraf etme zamanım gelmişti artık.

Ben ondan ciddi anlamda hoşlanıyordum

Kalbim onu seviyordu işte, çok seviyordum.

Sözlere dökemezdim ama seviyordum işte.

İnmemiz gereken durağa yaklaştığımız an onu nasıl uyandıracağımı düşündüm. Önce elimle yanağını okşadım. Maksat fırsattan istifade biraz sevmekti. Sonra da uyanması için omuzumu hareket ettirmiştim. Anında kalkan kafasıyla gözlerini ovaladı. Gerçekten uyumuştu sanırım. Dudakları botokslu kadınlar gibi büyümüş,gözleri küçülmüştü.

"Uyan bakalım uykucu gelmek üzereyiz."

Baş salladı zaten bir kaç dakika sonra vardığımız durakla da aşağı indik. Şimdi ise yol ayrımındaydık. Ben sağ taraftan gidecektim o da sol taraftan.

"İyi geceler ve bugün için de teşekkür ederim." Dedim aynı zamanda el sallayarak. Ona ciddi anlamda minnettarım. Beni düşünmüştü.

"İyi geceler."

Arkamı dönerek eve ilerlemeye başladım. 2 sokak ötesi bizim evimizdi. Onun evinin nerde olduğunu bilmiyorum ama büyük ihtimal o da buralara yakın bir yerlerdedir.

"Hana!" Gür sesiyle durmam için bağırdı ve yanıma kadar koşarak geldi.

"Biz.." dedi nefes nefese "Hobimiz yok ama biz beraber ikimiz hobilerimizi oluşturabilir miyiz? Sadece ikimiz."

"Harika olur.

Tanrım! Gülmemek için zor duruyorum! Resmen kendisiyle bir şeyler yapmam için bana teklifte bulunuyordu. Bu bir randevu sayılır mıydı?

"O zaman yarın seni çok güzel bir yere daha götüreceğim. Şimdilik hoşçakal violet"

Violet fransızca da menekşe demektir ve mor renginde mor rengin tonlarındadır. Arada ki manayı anlayan anladı ;)

Tall✔ Where stories live. Discover now