Chapter 35

147 39 21
                                    

Sabah erken saatlerde uyanmış makyajımı yapmıştım. Olduğumdan daha da güzel gözükmek istiyordum.

Belki de sadece ona karşı güzel görünmek istiyordum..

Fazla abartmamak başlığı altında güzel sayılabilecek bir derecede makyajımı yapmıştım. Kendisine de çıktım gibisinden mesaj atarak yola çıktım. Beraber buluştuğumuz için birbirimizi beklememek adına böyle birbirimize yazıyorduk.

İkimizde de numaralarımız vardı ama sabah okul saatleri 'çıktım' harici pek yazışmıyorduk. Sanaldan tanışan insanlar bile en azından Günaydın veya iyi geceler diyordu fakat Namjoon ile ben...anlatılamazdı. Yaşayan beni anlayabilirdi sadece

Etek giymek istemiştim bugün ilk defa ama boyumdan dolayı yine giyememiştim. Keşke sihirli bir değnekle istediğim zaman boyumu küçültüp büyültebilseydim.

Boyum şahanede olsa bazen kısa boylulara özenmiyor değildim. Kısa boylular her zaman erkeklerin gözünde minnoş,tatlı fakat uzun boylular öyle değildi işte.

Kendimi daha fazla üzmemek adına düşüncelerimi aklımdan attım. Şayet bu konu ile düşünmeye devam edersem kendimi yiyip bitirecektim.

Hızlı adımlarla yol ayrımına doğru ilerledim.Genelde buluştuğumuz yer burası oluyordu. Annem hayatımda ilk defa bana karşı doğru bir hareket yapmıştı ve onun sayesinde sabahları Namjoon ile güne başlıyordum. Ayrıca bende numarası vardı,ek olarak onu her yerden stalklamıştım.

Resmen bas bas ben senin kaderinim diyor!

Her yolun sonu şu anlık gözümde Namjoon'du.Beni lunaparka götürme fikriyle resmen aklımı çalmıştı.Eh yoklukta olan benim içinde ona düşmek kalıyordu geriye. Güzel olmama rağmen adam akıllı sevgilim olmamıştı yani kesinlikle yokluktaydım.

Bugüne özel olarak çikolatalı parfüm sıkmıştım,makyaj yapmıştım. Güne onu düşünerek başlamıştım. Bir anda aklıma girdiği ile yetinmiyor onun için süslenmemi bile sağlamıştı. Koskoca Choi Hana yani ben Kim Namjoon'dan hoşlanmaya başladı. Tuhaf geliyordu kulağa

Sabah olduğu için yolda öyle pek insan yoktu,bizim gibi okula giden tek tük öğrenciler ve karşıdan bana el sallayan Namjoon.

Umarım onu çok bekletmedim. Bekletilmekten nefret ederdim ama gideceğim yere böyle bazen geç kalıyordum. Garip huylarımdan biriydi bu.

"Günaydııın!" Sesimi canlı çıkarmaya çalışıyordum.Maksat enerji topu imajı vermek. Yani ben hep enerji doluyum bak benim gibisini bulamazsın. Benim gibisine yar olamazsın o yüzden benim sevgilim ol.

Tabi o beyni geri olduğu için Günaydın lafının altında ki anlamı anlayamazdı.O yüzden düşüncelerim hep bana böyle kalıyordu.

Benim aksime sade bir ses tonuyla "Günaydın" dedi.

"Eee nasılsın?" Onu merak ediyormuşum imajı.Bundan önce öyle pek hal hatır sormuyordum ona. Hani arada ki farkı anlarsa arada yatan imayı anlayabilirdi.

"Iyiyim sen nasılsın?"

"Bende iyiyim. Bu arada basketbol takımına girmişsin.Tebrik ederim. Hata girmekle kalmayıp takım kaptanı olmuşsun."

Havalı bir ifade ile saçlarını geriye doğru attı.Gülmeden edemedim. Ben orada olsaydım takıma bile giremeyecekti ya

"Aslında giremem diye düşünüyordum senin sayende fakat şansım sağolsun girebildim."

"Neden benim sayemde öyle düşünüyordun ki? Ben alırdım seni her türlü takıma."

"Diyosun?"

"Diyorum tabi.O kadar hak yiyen birisi değilim."

"Aramızda olan rekabete rağmen şu an çok farklı davranıyorsun. İçinden küfürler etmediğine emin misin?"

"Ne alaka yani şimdi? Hem ben içimden küfür etsem onu dışarı vururum yani sen merak etme."

Kıkırdadı ve ben de ona platonik olan ben. Choi Hana. Yine hemen gülüşüne düştü.Düşülmeyecek gibi değildi. Gamzeleri ciddi anlamda çok güzeldi. Bende öyle çukur gibi gamze isterdim fakat ona daha çok yakışıyordu.

Böyle böyle okula vardık. Genel olarak ben ona düştüm.Tabi düştüğümü de belli etmemeye çalışıyordum. Biri bana gelse Namjoon'u nasıl buluyorsun dese anında orada onu gömebilirdim fakat içimden neler geçiyordu neler. Biraz da konuşmuştuk.Bana violet demişti, eve gidince ilk işim anlamını araştırmak olmuştu ve ben ona yeniden düşmüştüm.

Kadınlar konusunda fazla çapkın ya da bilgili felan mı demeliyim?

"Namjoon-ah"

Okulun merdivenlerinde sınıfa doğru ilerliyorduk.

"Efendim Hana"

"Bana dün söylediğin kelime..." Bir yandan da ellerimle garip garip hareketler yapmaya başlamıştım. Utanıyordum sanırım.Hayatımda ilk defa bir erkeğin karşısında böyle utanıyordum."...violet.O ne demek?"

Aslında biliyordum fakat biraz anlamamazlıktan gelmekten sorun olmazdı değil mi?

"Ah...şey..bir anda ağzımdan kaçan bir kelime o.Fazla kafaya takma."

"Nasıl yani sen şimdi dün bana menekşe demediğini mi söylüyorsun?"

Gülmeye başladı.Neden gülüyordu ki? Ben burada ciddi bir konunun üstündeydim.

"Zeki olduğundan şüphelerim var Hana-sshi.Madem kelimeyi araştırmadın anlamının nereden menekşe olduğunu biliyorsun?"

"Belki fransızcam iyidir?"

"O zaman neden hala bana soruyorsun?"

"Neden soruma soruyla karşılık veriyorsun?"

"Aish! Gereksiz bir döngüye girdik şu an. Tamam,araştırmış olabilirim. İçgüdü diyelim biz ona.Neden bana öyle dedin ki?"

Omuz silkti,önemli bir konu değilmişçssine omuz silkti

"Bilmem,canım sana öyle hitap etmek istedi."

Omuzuna kocaman bir yumruk attım. Elimin ağırlığından bahsetmek bir yana dursun vurduğum zaman çok pis acıtacağına bahse bile girerdim.

Acıyla inleyerek omuzunu tuttu. Şurada bir kaç flört etme çabasına girmiştim ama onu da mahfetmişti. Hayır yani insan en azından menekşe gibi güzelsin felan derdi.Klişe ama işe yarar taktik.

Ama Namjoon onu bile demiyordu ki!

Kesinlikle o hödüğün tekiydi.Hatta direkt olarak ağaç.Tanrı onu ağaç olarak yaratmış fakat o insan olmak istediği için yarı ağaç yarı insan olmuş yoksa bunun mantıklı bir açıklaması olamaz.

O yontulmamış bir hödük!

Tall✔ Where stories live. Discover now