10 ♡ Bir Dolu Bahane

249 59 160
                                    

Merhabalar efenim. Önceki bölüme gelen yorumlar için teşekkür ederim, bu bölümü RibbitribbitandMeow'a ithaf ediyorum, bölümlere yaptığın yorumlar için çok teşekkür ederim *-* İthafları yorumlardan seçtiğimi hatırlatır ve bol bol satır arası yorumlarla oy vererek ve hikayeyi okuma listenize ekleyerek hikayenin öne çıkmasına yardımcı olabilirsiniz. Gerçekten zevk alarak yazıyorum ve hikayenin hak ettiği değeri görmesini umuyorum. Son olarak multimedyada on numara bir şarkı bıraktım, dinleyebilirsiniz :* 

CsMGirl

Okul çıkışı bir elimde kırık maketim diğer elimde eskiz defterim zorlukla ön kapıya gitmeye çalışıyordum. Hava sisli olduğu için önümü görmek zor olsa da topuklu botlarımı giydiğimden memnundum yoksa bu soğukta donardım. Boynuma doladığım kırmızı atkının içine burnumu daha da gömerken adım sesleri yaklaşmıştı.

"Pera." Başımı çevirdiğimde Murat'ı görmemle gözlerimi devirmem bir olmuştu. Hiç çekecek halim olmasa da tavır da yapamazdım. Gri montunu ağzına kadar çekmiş, ısınmak ister gibi ellerini sıcak hava üflüyordu maketini kolunun altına almışken. Maket maketlikten çıkmıştı zaten çoktan.

"Murat?"

"Eve mi gidiyorsun?"

Kampüsün ana girişine yaklaşırken başımı iki yana sallayarak cevap vermiştim. "Yok, bir işim var." Kahverengi saçlarını beresine sıkıştırırken ellerini ovuşturarak yerinde kıpırdanıyordu. Boylarımız aynı olduğu için başımı kaldırmadan rahatlıkla konuşabiliyordum.

"Bizimkilerle yemeğe gidiyoruz, sen de gel istersen."

Gene mi yemek? Biriniz de yaratıcı bir fikir bulun. "Nereye gidiyorsunuz?" Eskizi kolumun altına alıp kartımı okutarak kampüsten çıktığımda o da peşimden geliyordu. Siste önümü görmek zorlaşsa da nemli zeminde düşmemek için dikkatli yürüyordum.

"Nouveau' ya."

"Ben de oraya gidiyorum, beraber gidebiliriz."

"Tamamdır, Nazlılar bizi bekliyor."

Taksi ya da toplu taşımayla uğraşmak zorunda kalmadığım için içten içe sevinmiştim. Arabaya doğru giderken telefonum çaldığında maketimi tutması için Murat'a verip biraz uzağa gitmiştim rahatça konuşabileyim diye. Telefonu acarken gelen kırılma sesine bir küfür eşlik etmişti.

"Abla gene ne oluyor?"

"Sana da merhaba hain kardeş." Kırık sesleri devam ederken telefonu hoparlöre almıştı. Sakarlığı ile nam salmıştı ve kırıkları toplarken elini keseceğine adım gibi emindim. "E, ne yapıyormuş küçük salak?"

"Ne kırdın sen?"

"Tabak canım tabak." Sesler sonunda kesildiğinde derin bir nefes almıştı. Musluk sesini duyduğumda elini kestiğine artık emin olmuştum, sakarlığının yanı sıra bir o kadar da umursamazdı. Yara bere içindeydi her daim. "Kırdığım üçüncü tabak, beni evden atacaklar bu gidişle."

Okulun buz gibi duvarına otururken gözlerimi devirmeden edememiştim. Nereye gittiğini söylememekte ısrar ediyordu ve yakında paşa paşa bana geleceğini biliyordum. Gerçi bu Ahu ablamdı, gece ani bir kararla Fransa'ya bilet alıp toz olabilirdi. Güvenemiyordum.

"Ev arkadaşlarını bezdirmemeye bak, ele verirler seni Çağrı'ya." Gülerek söylediğim söze oflayarak karşılık vermişti.

"Adını anma bir daha ya da çok hitap etmen gerekirse 'Beş Harfli' de."

Bir anda kahkahamı tutamayıp püskürür gibi güldüğümde arabanın yanında sigara içen Murat da ne oluyor dercesine gülmüştü. Elimi sallarken aklıma gelen anıları durduramıyordum. Çağrı'nın en tuhaf özelliği adı anıldığında ortaya çıkmasıydı, fiziksel olarak olmasa bile ya arar ya da bir arkadaşı oradan geçerdi. Ondan gizli iş yapmak neredeyse imkânsızdı, ne yazık ki dünyadaki en ketum ve sırları olan kadınla yani ablamla evliydi.

Tatlı EkşiWhere stories live. Discover now