bölüm 30*

545 59 65
                                    

"Sen hep böyle misin ya?" Katsuki tiksinmiş bir şekilde bakışlarını Keigo üzerinde gezdirip duruyordu.

"Emin ol bu hali ciddi halinden çok daha iyidir, şey... Ciddi olunca içindeki yırtıcı kuş ortaya çıkıyor." dedim Keigo'ya bakarak.

Olay şuydu, Katsuki ve Shoto Japonya'ya geri dönüyorlardı, Keigo ise hüznünü bütün vücuduna yansıtmış bir şekilde yaşıyordu.

"Ciddi olunca hangimizin içindeki yırtıcı kuş uyanmıyor ki?" dedi Keigo gözlerini kısıp bize dönerek.

"Benim." dedi Touya elini kaldırarak.

"Çünkü sen hep ciddisin." dedim ona dönerek.

"Hayır, hep yırtıcı bence." dedi Keigo bana dönerek. Düşüncesine katıldığımı belirtmek istercesine başımı aşağı yukarı salladım. Daha sonra Katsuki'ye döndüm.

"Bol bol patla olur mu?" Güldü söylemime. Kısa bir süre sarıldıktan sonra Shoto'ya döndüm. Bakışları soğuk değildi ama sıcak da değildi ve bu belirli olmayan duygularının özgünlüğü ile alakası yoktu. Yani soğukluk ve sıcaklıkla.

Bugün düşüncelerim fazlasıyla gürültülü.

Adımlarımı gözlerimi ondan çekmeden ona doğru yönelttiğimde bir yandan da kafamdaki düşünceleri susturmak istiyordum. 

"Neden herkesi dondurdun?"

Shoto'nun sorusuyla afallamış ve etrafımızdakilere bakmıştım. Dondurmak için herhangi bir hamle de bulunmamıştım ki..?

"Sadece... Kafamın içindekileri susturmak istemiştim." dedim kısık bir sesle. Yavaşça adımlarını bana doğru yöneltti ve ellerini omuzlarıma yerleştirdi. 

"Hiçbir şey kötü olmayacak. Çünkü-"

"En kötüsünü zaten yaşadık." dedim cümlesini tamamlamasına müsaade etmeden. Buruk bir şekilde gülümsedi, daha sonra ağır çekimde sarıldı. Normal hızda sarılmıştır belki de, zaman kavramı yine günlerden bir gün... Benim için geçerliliğini yitirdi.

"Kendine iyi bak demeyeceğim çünkü sana çok iyi bakılacağını, kendini üzmene izin vermeyeceklerini biliyorum." dediğinde gülümsedim. 

"İçerisinde bulunduğumuz bu durum... Bizim için nasıl sonuçlanacak bilmiyorum, hiçbir zaman da bilemeceğim ama... Başarmamak için bir sebebimiz yok, öyle değil mi?"

"Yok. Bu ekibin hele... Hiç yok."

Gülümserken diğerlerinin hareketlendiğini fark etmiştik. Saçma bir şekilde önce birbirlerine daha sonra da bize bakmışlardı.

"E ama ayıp oluyor niye bizi donduruyorsun?!" dedi Isabella kızarak. Omuzlarımı silktim.

"İsteğimin dışında gerçekleşti." Gözlerini devirdi Isabella. Daha sonra Shoto'nun yanına geçti ve kulağına bir şeyler söyledi. Her ne dediyse... Shoto'nun yüz ifadesini değiştirmeyi başarmıştı.

Vedalar, vedalar, vedalar... Bu veda sayılmazdı diye kendimi kapı kapanır kapanmaz avutmaya başlamıştım. Dış kapıya bir süre boş baktıktan sonra adımlarımı salona yönlendirmiştim. 

"Gitti güzelim çocuk." dedi Isabella başını iki yana sallayarak.

"Ne söyledin son anda?" dediğimde yandan gülmeye başladı.

"Bunu vakti geldiğinde öğreneceksin." dediğinde kaşlarımı çattım.

"O vakit ne zaman gelecek peki?"

"Hiçbir zaman."

"Bunu diyeceğini biliyordum." dedim ve tam olarak yerleşmediğim koltuktan kalkıp adımlarımı mutfağa yönelttim. Saatlerdir su içmemiş gibi hissediyordum. Kenara ayırdığım bardağımı aldım ve bir bardak suyu doldurup hızlıca içtim. Daha sonra adımlarımı Touya'nın odasına yönelttim. Kapı aralıktı, bu yüzden çalmadan içeri girmiştim. Touya yatağın üzerine yüz üstü uzanmış bir şekilde bir şeyler okuyordu. Açıkçası bu görüntü beni şaşırtmaya yetmişti.

Until The End (Bird Set Free 2) (BNHA Fanfic)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin