dört

1.9K 253 383
                                    

sabah, güneşin odayı doldurup gözüne çarpmasıyla uyandı. "siktir git." akşam perdeyi çekmeyi unuttuğu için kendine küfrederken gözleri hala yanında uyuyan arkadaşına takıldı. her zaman olduğu gibi sabah o uyanmadan gideceğini düşünmüştü.

duvarda asılı saate bakınca daha çok erken olduğunu gördü. bir pazar günü uyanmak için çok erken. birkaç dakika ne yapacağını bilemeden öylece yattı. kalkıp yiyecek bir şeyler hazırlamayı düşündü ama kokonoi daha önce gitmediyse bu saatten sonra çok geç uyanırdı.

her şeyden vazgeçip dikkatini yeniden yanında yatan arkadaşına verdi. son zamanlarda sürekli kavga etseler de inui biliyordu ki, kokonoi onu yalnız bırakmazdı. bunca yıldır bir çok kez kavga etseler bile hala arkadaş olmaları bunun kanıtıydı.

bir elini iyiden iyiye uzamaya başlamış siyah saçların arasına daldırdı. parmaklarıyla yavaşça ince telleri tararken ne düşündüğünü bilmiyordu.

kokonoi bir şeyler mırıldanarak gözlerini açmaya çalıştı. daha sonra sesi kendine geldi. "ne yapıyorsun?"

"bilmiyorum." diye yanıtladı inui. kokonoi ise kısa cevap üzerine tekrar gözlerini kapadı ve yatmaya devam etti.

bilmedikleri şeyler önemsizdi. sıkılana kadar yapmaya devam ederlerdi. bu hep böyle olmuştu.

sessiz ama sakin ortamı parçalayan kokonoi'nin çalan telefonu oldu. yastığın altından alıp kimin aradığına baktı. daha sonra yorgandan kurtulmaya çalıştı ama beceremeyince duvara doğru yuvarlanıp inui'den uzaklaştı.

"efendim?" diyerek telefonu açtı. o sırada inui hattın diğer ucunu duymayı umarak hiç ses çıkarmıyordu.

yine de duyamadı.

kokonoi gerildi. dikleşen sırtı bunu gösteriyordu. "hemen mi?"

"tamam, geliyorum."

telefonu kapattıktan sonra hızla yorganın içinden çıktı. yanında yatan inui'nin üzerinden atlayıp koşar adımlarla odayı terk etti. inui peşinden gittiğinde, onu portmantoya bıraktığı ceketi giyerken buldu.

"nereye?"

"işim çıktı." diyerek geçiştirdi. ceketini giydikten sonra kapıyı açıp ayakkabılarını ayağına geçirdi ve aşağı giden merdivenleri ikişer ikişer indi.

açık kalan kapıyı kapatıp yavaş adımlarla salona döndü. pencereden baktığımda kokonoi çoktan sokağın ucundaydı. köşeyi döndü ve kayboldu.

inui'yi içindeki boşlukla tek başına bırakarak.

günün geri kalanında inui hiçbir şey yapmadı. öğlene yakın annesi ve babası uyandı. annesi kahvaltı hazırlarken babası ablasını arkadaşından almaya gitti. ikisi geldiklerinde kahvaltıya oturdular.

"arkadaşın burada değil miydi?" dedi annesi omletine reçel sürerken. sonra inui konuşamadan hazırladığı omleti ağzına tıkıştırdı.

ağzı dolu olan inui, kendini zorlayarak bir iki kelime etti ama homurtu olarak çıktığına emindi. "sabah gitmesi gerekti."

"seishu, benden çok hajime'yle vakit geçiriyor." diyerek araya girdi ablası. "kardeşimi istiyorum ben."

anne ve baba aynı anda gülerken inui hala ağzındaki omleti yutmaya çalışıyordu.

omleti güç bela yuttuktan sonra rahatlayarak konuştu.

"çünkü seninle yapabileceğim hiçbir şey yok. benimle basketbol oynar mısın, ya da futbol?"

"denemeden bilemezsin?"

"akane haklı, ablanla da biraz zaman geçir. sonra bulamazsın onu." babası ocağın yanında çayını tazelerken masadaki ailesine bakıp gülümsedi.

anlatamam | kokonui.Where stories live. Discover now