yirmi

1.2K 176 130
                                    

gözlerini açtığında hastanedeydi. yanı başında seçebildigi makine sesleri, kolundaki serum ve üzerindeki hastaneye ait giysi bunu kanıtlar nitelikteydi. ancak buraya nasıl geldiği muammaydı.

gözleri ışığa alışınca odaya şöyle bir bakış attı. tek kişilik, küçük bir odaydı. akşam olduğundan ışıklar açıktı ancak perde kapatılmamıştı. gelip kapatacak kimse yoktu zannınca.

başını yastığa geri koyup yana doğru dönünce gözüne yan taraftaki ikili koltukta uyuyan beden ilişti. koltuğun köşesine kıvrılmış, kollarını kendine sarmış haliyle iyice küçülmüştü. belki de üşüyordu.

fazla uzun olmayan sarı saç tellerini seçebildiğinde bilinci kapanmadan önce zihnine kaydettiği en son görüntüyü hatırladı. gözlerinde parlayan yaşlarla yolun aşağısından ona doğru gelen (eski) en yakın arkadaşı.

kokonoi onu izlerken gerinerek uykusundan uyandı. göz göze gelip de yataktaki çocuğun da uyanık olduğunu anlayınca bakışlarını hızla başka bir yöne çevirdi. ne diyeceğini bilemiyordu.

"sen mi getirdin beni buraya?" diye sordu, inui'nin tekrar ona bakmasını sağlamak adına. ancak diğeri pas vermedi. yere doğru bakmaya devam etti.

"evet, pencereden gördüm."

"teşekkür ederim."

konuşacakları bitmiş gibiydi. zaten ne konuşsunlardı. yediği dayaktan hastaneye kaldırılan biriyle bundan sorumlu olan diğeri. ne konuşabilirlerdi?

inui ayağa kalkıp koltuğun diğer ucundaki ceketini giydi. cebindeki kokonoi'ye ait telefonu hasta yatağının baş ucundaki komodine bıraktı. "babanı aramak ister misin bilemedim. o yüzden sen uyanana kadar bekledim."

yatağın önünden ayrılıp odanın diğer ucundaki kapıya doğru yürüdü. büyük ihtimalle gidiyordu. ancak yine de sormakta fayda vardı. "gidiyor musun?"

"evet."

"gidemezsin."

inui ona dönüp niye dercesine tek kaşını kaldırdı. ancak nedenini kokonoi de bilmiyordu. içinden bir ses inui'nin şimdi gitmemesi gerektiğini söylüyordu. sonra giderdi. acelesi neydi?

"babamı ararsam beni bu hale kimin getirdiğini sormayacak mı sanıyorsun?"

"uydurursun bir yalan."

kokonoi omuz silkerek yatakta diğer tarafa döndü. şimdi inui'ye değil açık pencereye bakıyordu. muhtemelen inui de onun saçlarına.

"gidebilirsin, ama babam sorunca adını veririm."

odada dolaşan ayak sesleri ardından da koltuktan gelen tıkırtı. inui'nin gitmekten vazgeçip eski yerine oturduğunu işaret ediyordu.

"sakın ben uyuyunca gitmeye kalkma, babamı ararım."

inui cevap vermedi, ama kokonoi gitmeyeceğine emindi. bunu bilmenin verdiği rahatlıkla tekrar uykuya daldı.

[dört saat sonra.]

tekrar uyandığında odada inui yoktu. hızla etrafına bakınırken komodinin üzerindeki notu gördü. 'acıktım, kafeteryaya iniyorum. belki yarım saat.' yazıyordu. kelimelerle arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. bu, kokonoi'yi gülümsetti. kağıdın en ucuna iliştirdiği notu yazma saatine göre gideli on dakika olmuştu.

ani bir gürültüyle odanın kapısı açıldı. elindeki kağıt yere düşerken kokonoi bakışlarını aceleyle o tarafa çevirdi. ran kapıyı tutuyor, mikey ve arkasındaki rindou yavaş adımlarla odaya giriyordu. neydi bu şimdi?

anlatamam | kokonui.Where stories live. Discover now