beş

1.7K 244 337
                                    

sahadan çıktıklarında inui, ceketini ablasının zoruyla giydi. çakıl taşı yolda yavaş adımlarla yürürlerken akane, kokonoi'yi fark etti.

"hajime!"

bankta oturan gencin yanına hızlı adımlarla ulaştığında inui arkada kalmıştı. "sabah kahvaltıya neden kalmadın?"

"işim vardı." diyerek ayağa kalktı. o sırada inui de yanlarına varmıştı.

"inupi'yi alabilir miyim?"

inui, suratına bakarken kokonoi çoktan onu kolundan yakalamıştı.

"alabilirsin tabii." akane nazikçe gülümsedi ancak inui itiraz etmeye hazırdı. "eve nasıl gideceksin?"

"uzak değil. takılın siz."

el sallayarak yanlarından ayrıldığında, inui sokağın sonunda kaybolana kadar ablasının arkasından baktı. akane gözden kaybolduktan sonra kokonoi, kolundan tuttuğu inui'yi ters yöne doğru sürüklemeye başladı.

"ne oluyor?"

kokonoi, arada bir etrafı kontrol ederek yürümeye devam ederken "konuşmamız lazım." dedi.

parktan çıkıp yolun karşısındaki otoparka girdiklerinde kokonoi, kolunu bırakıp oturmasını işaret etti. inui istediğini yapıp soğuk zemine oturdu. konuşmak yerine sadece kokonoi'nin yüzüne bakmayı tercih etti.

"ben artık dayanamıyorum."

inui soru sormadan sadece beklemeye devam etti. kendisini açıklaması için ona zaman tanıyordu.

"ben." dedi, ancak sözlerine devam etmedi. bunun yerine birkaç adımda inui'ye yaklaşıp bacaklarının arasına girdi. ellerini, sarışının soğuk yanaklarına bastırıp yüzüne doğru eğildi. bir süre sessiz kalıp yüzüne baktıktan sonra pes ederek yorgun bedenini inui'nin sağ bacağına bıraktı.

"iyi misin?" dedi inui. ne olduğunu anlayamamıştı. kokonoi hiç kendi gibi davranmıyordu.

"hayır, hayır değilim."

bir eliyle inui'nin ceketine tutunurken diğer eli tekrar yüzüne gitti. parmaklarını yavaşça dudaklarına değdirirken ne yaptığını bilmiyor gibiydi. bu yüzden inui izin verdi. çünkü ikisi arasında bilinmezliklere her zaman izin verilirdi.

kokonoi, kendi dudaklarını yavaşça inui'ninkilere bastırdı. tadı reçel gibiydi. inui ise kokonoi'de daha önce hiç bilmediği bir tat aldı.

kuru öpücük giderek derinleşirken, kokonoi titriyordu. soğuktan kurumuş dudakları, inui'nin dudakları sayesinde ıslanıp parlarken zihni yerine değildi. ne yaptığını gerçekten bilmiyordu.

dudakları birbirinden ayrıldığında küçük bir 'pop' sesi çıktı. kokonoi derin nefesler alırken, inui donuktu. içinde bulunduğu durum için fazla donuk.

"ne içtin?" diye sordu. kokonoi'nin dilinde kullandığı o şey, her neyse tadını almıştı.

"hiçbir şey." yalan söylüyordu.

"sana bana anlat dedim değil mi?"

kokonoi gergince inui'den uzaklaştı. sendeleyerek bir iki adım geri gitti ve son kez tam karşısında duran, içinde duygu okunmayan gözlere baktı. "hataydı tamam mı? bu şey hiç olmadı."

ardından koşar adımlarla otoparkı terk etti. o gittikten sonra bilinmezlik inui'yi sardı, az önce ne olduğunu bilmiyordu. tek bildiği kokonoi'nin öpücüklerinden 'şey' diyerek bahsetmesiydi.

toparlanınca ayağa kalktı. yavaş adımlarla otoparktan ayrıldı. içinde bir huzursuzluk vardı. adını koyamıyordu. sokakta yürürken yüzüne çarpan rüzgar bile onu huzursuz ediyordu. bir şey oluyordu. sebebinin yarım saat önce biten arkadaşlığı olduğunu düşündü.

değildi.

evinin bulunduğu sokağa girdiğinde onu bir kalabalık karşıladı. herkes fısıldaşarak bir şeyler söylüyordu. kalabalığın yoğunlaştığı noktaya yürüdü. annesinin sesi miydi duyduğu?

insanlara çarparak kalabalıktan sıyrıldığında gördükleriyle şoka uğradı. annesi yere çökmüş, babası apartman merdivenlerine oturmuş ağlıyorlardı.

ve, akane neden yerde yatıyordu?

_____________________________________


sizce koko siki tutmus mudur

anlatamam | kokonui.Where stories live. Discover now