yirmi üç

1.8K 178 193
                                    

"ne yapmayı düşünüyorsun?"

inui'den gelen ani soru gözlerini açmasına neden oldu. birkaç saniye yüksek, boyası dökülmüş, rutubetli tavana baktıktan sonra "hayır." dedi.

inui "cidden hiçbir şey düşünmedin mi?" diyerek elini, kokonoi'nin yarısını traşlanmış uzun saçlarından çekti. "elini kolunu sallayarak buraya mı geldin?"

"bana bir şey yapmazlar diye düşünmüştüm."

"aferin amına koyayım."

gecenin ilk kısa diyaloğu böyle tamamlandığında inui gözlerini kapayarak başını arkadaki ne yığını olduğunu bilmediği ancak moloz olduğunu düşündüğü naylonla üzeri örtülmüş yere yasladı. uymayacaktı, ancak gözlerini açık tutmaya da mecali yoktu. uyursa kokonoi'nin eğer olur da tekrar konuşmak isterse yalnız kalacağını biliyordu.

sessizlikle saniyeler, dakikalar geçti. o sırada kokonoi başını inui'nin dizlerine koymuş, yattığı yerden karşıdaki duvarın köşelerinde bulunan, birkaç saat önce fark ettikleri kameralara sırasıyla el hareketi çekiyordu. bir sağ köşedekine, bir sol köşedekine. bir sağ, bir sol...

en sonunda inui, "bi' rahat dur." diyerek havadaki eline vurdu. "benden önce seni öldürecek şimdi."

"uyumuyor muydun sen?"

"uyuyorum."

yattığı rahatsız yerde inui'ye biraz daha yaklaştı. buradan sonraki üçüncü kapının açıldığı dondurucularla dolu depodan, duvarların inceliğinden midir bilinmez garip bir ses geliyordu. birden fazla makine aynı anda çalışınca böyle oluyordu herhalde. bulundukları depo şimdi karanlık olmasa da dışarıda gece olmasını bilmenin gerginliği de eklenince korkmuyorum derse yalan söylemiş olurdu. ama kimse korkup korkmadığını sormadığı sürece sorun yoktu.

belirsiz zaman kavramı, soğukluk, endişe, korku, kaygı ve daha fazlası. kokonoi'yi fiziksel yönden bitiremezseniz bunlarla bitirebilirdiniz. belli etmese de her zaman içinde yanan bir ateş olurdu. bir dakika sonrasını düşünerek kendine işkence ederdi. bunlar ve bunlar gibi duygular o ateşi körükler, onu çıldırtacak büyük bir yangın çıkarırdı. en sonunda fazla düşünmekten düşünemez hale gelirdi.

şu sanzu'nun verdiği haplar bu durumu bir nebze olsun durdurmuştu. en azından onları aldığında ilerisini ya da gerisini düşünmüyordu. anı idare etmek onun için yeterli oluyordu. zaten hep bu yüzden açılmamış mıydı bu işler başına?

yine de tam şu anda o küçük mavili kapsülden bir tane olsa iyi olurdu. kırmızılar biraz fazla ağırdı. ya da bunların hiçbiri olmadan annesi burada olsaydı. şuraya, buraya herhangi bir yere oturup kokonoi'yi yanına çağırsaydı. başını dizlerine koyup saçlarını okşasaydı. kokonoi midem bulanıyor deseydi de karnını ovsaydı.

sahi, harbiden midesi bulanıyordu.

yattığı yerden hızla doğrulup bir iki derin nefes aldı. içine çektiği pis hava midesinde dönen olaya pek yardımcı olmasa da bu, inui'nin gözlerini açmasına yetmişti. kokonoi kendi kendine sakinleşmeye çalışırken inui uzanıp omzuna dokundu. "iyi misin?"

değildi. kusarsa rahatlayacağını biliyordu ama kusmaktan korkuyordu. içinden bir şeyleri ağzından çıkarmak düşüncesi oldu olası onu korkutmuştu.

"iyiyim." dedi, "geçti." geçmemişti.

şimdi arkasında kalan inui'ye dönüp kollarını zayıflamış beline sardı. inui, ne yapıyorsun dercesine suratına bakarken "üşüdüm." diyerek başını omzuna yasladı. "bir de saçımla oynarsan anlatacakmışım."

anlatamam | kokonui.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin