on dokuz

1.3K 175 174
                                    

inui'nin arkasından ne kadar bağırsa da diğeri dönüp bakmadı. zaten duyup duymadığından da şüpheliydi. öylesine boş yürüyordu ki, kalabalık sokaklardan geçerken her seferinde birilerine çarpıyordu.

adımları onu bir zamanlar çok sık uğradıkları, ancak şimdi kokonoi'nin yolunu bile unuttuğu boş apartmana götürdü. merdivenleri korkuluğa tutunarak yavaş yavaş çıktı. hiç mecali yoktu.

üçüncü kata çıktığında cebindeki anahtarla kapısı ve pencereleri diğerlerinden sağlam diye seçtikleri daireye girdi. kapıyı arkasından kapatmadı. zaten kimse uğramazdı buralara. kilidi bile niye değiştirdiklerini bilmiyordu.

bir oda bir salondu. salonda tek koltuk, televizyon, bir orta sehpa bir de ısıtıcı. soğuk bir yerdi. odada bir yatak ve kıyafetler için askı. bir duvarı kaplayan saçma grafiti. çoğunlukla kokonoi'nin şarkı sözleri yazdığı, inui'nin değişik desenler çizdiği.

daireyi bu hale getirmelerinin nedeni kokonoi'nin babasıyla sürekli atışması ve evde kalmaktan gocunmasıydı. inui de o burada kaldığında yalnız olmasın diye yanında kalırdı. beş ay kadar önce sonuncusuydu belki.

kendini salondaki koltuğa bıraktı. başını arkaya yaslayıp tavana baktı. sanzu'nun vurduğu yerler acıyordu ama dayanılamayacak kadar değildi. uyursa hissetmeyecekti.

kokonoi, inui'nin ardından daireye girip çantasını girişte bıraktı. gözlerini evde gezdirerek salona doğru yürüdü. etraf temizdi. düşündüğü gibi tozla kaplanmamıştı. sanki biri gelmeye devam ediyormuş gibi.

salona girdiğinde koltukta oturan inui'yi gördü. başını arkaya atmış, gözleri kapalıydı. uyuyor olabileceğini düşünerek yanına yaklaştı. nefesi çok ağırdı. sakin, yumuşak ve sessiz. belli ki cidden uyuyordu.

hastalandığını düşündüğünden uzanıp alnına dokundu. ateşi de yok gibiydi. niye öyle çıkmıştı o zaman okuldan?

düşüncelerini bölen bileğini tutup inui'nin yüzünden uzaklaştıran el oldu. "dokunma." dedi. ancak gözleri hâlâ kapalıydı. elektrik çarpmış gibi kokonoi'nin bileğini hızla geri bıraktı.

"iyi misin?"

inui'den cevap gelmedi. konuşmanın verdiği oksijen eksikliği gittiğinde yeniden ağır nefeslerine geri döndü. kokonoi orada mı değil mi hiç umursamıyordu sanki.

sarışının yanından ayrılıp mutfağa girdi. bir kaba su doldurup banyodan da temiz bir havlu kaptı. elindekilerle salona döndüğünde o hâlâ hiç kıpırdamadan yatıyordu.

koltukta yanına oturup su dolu kabı ortalarına bıraktı. havluyu suya bastırıp fazla suyunu sıktı ve uzanıp inui'nin yüzünde kuruyan kanları silmeye çalıştı. yer yer onun da yüzünde yaralar oluşmuştu. açık yaralarına dikkat etmeye özen gösterdi.

inui, "yapma." diyerek onu uyardı.

dinlemeliymiş meğer, sonradan anladı. tekrar yüzüne uzandığında elini havada savurmasından, içi su dolu kabı yer fırlatmasından.

"sana yapma dedim." diyerek kokonoi'den uzaklaştı. "dokunma bana o pis ellerinle."

kokonoi'nin gözü parke zeminde yayılan şeffaf sıvıya daldı. ağır ama hızlıydı. çok çelişkili. su olmayı diledi. toprak, ağaç, taş, şu üstünde oturdukları koltuk bile olurdu. yeter ki az önce inui'nin ağzından çıkanları duymamış olsun.

"bu kadar kırıcı olmak zorunda mısın?" diye sordu dik oturmak için verdiği çabadan vazgeçip koltuğa sinerken.

"sen yaptıklarının farkında değil misin?"

anlatamam | kokonui.Место, где живут истории. Откройте их для себя