yirmi bir

1.2K 167 96
                                    

hastaneden çıkalı bir hafta oluyordu. ancak bu süre zarfında mikey ve diğerlerinin yanına uğramamış, inui'nin durumundan da haberdar olamamıştı. öyle olmasa bile bundan daha önemli işleri var gibiydi. hastanede aklına gelen soruların cevaplarını bulmaya çalışıyordu.

inui'nin gitmesine izin vermeyerek iyi bir şey yaptığına kanaat getirmişti. hata değildi. çünkü mikey'ler inui'yi dışarıda bir yerde bulsa haberi bile olmayacaktı. şimdi en azından yerini biliyordu.

inui'nin gitmeyi kabul etmesi hakkında, o konu muallakta kalıyordu ama rindou ve ran'la konuştuklarına bağlıyordu. en mantıklı açıklama buydu.

mikey'in çıkarken babası hakkında söylediklerine gelince.. gerçeği hiç öğrenmemeyi diledi. ama burnunu sokmuştu bi kere.

[flashback; üç gece önce]

birkaç gündür yaptığı araştırmaya göre babası her gece saat iki civarı evden ayrılıyor, sabah altıda geri geliyordu. bu durumu fazlaca şüpheli bulup annesinin ağzını arasa da aldığı tek cevap "işleri var." olmuştu.

kendi sorusunun cevabını kendisi bulmak adına o gece babasını takip etmeye karar verdi. artık iyiden iyiye kırık bacağına ve koltuk değneklerine alışmıştı. yakalanacağını ya da yolda bir hata yapacağını düşünmüyordu.

babası evden çıkana kadar merdivenin yanında bekledi. o gider gitmez çoktan çağırdığı ve parkın orada bekleyen taksiye binip gideceği yere kadar onu takip etti. şirkete gideceğini düşünüyordu.

öyle olmadı. babası lüks semtlerden birinde önü fazlaca kalabalık olan bara girdi. kokonoi de arkasından tabii. doğum günü yeni olduğu için yaşı tutuyordu. hayattaki tüm şansını burada bitirdiğinden habersizdi.

içeri girdiklerinde alt kata doğru giden bir merdivende babası kayboldu. kokonoi bir aralık bulup oradan geçmek için yaklaşık yarım saat bekledi. yarım saatin sonunda, koltuk değnekleri biraz sorun çıkarsa da en sonunda içeri sıvışabilmişti.

merdiven bitince uzun bir koridor ardından geniş bir kapı buldu. kapının önüne geçip büyük anahtar deliğinden içeriyi görmeye çalıştı. yuvarlak, on bilemedin on iki kişilik bir masa ve masanın başında babası vardı. konuşulanlar duyulmuyordu ama ciddi bir ortam olduğu belliydi.

kokonoi dengesini kaybedip kapıya doğru sendeleyene kadar.

gürültüyle masadakiler ayaklandı. kokonoi aceleyle ayağa kalkmaya çalıştı. kapı açıldığında bir iki adım tökezleyip içeri girdi. bozuntuya vermemeyi düşündü. zaten içeri girecekmiş gibi davranacaktı. karşısında babasını bulmasaydı.

"ne işin var burada?" diye sordu. sesinde her zamanki otoriter ton hakimdi. kızgın görünmüyordu.

kokonoi, "merak ettim." dedi. dürüst olmakta fayda vardı.

"iyi, boş bir yere otur."

onu şaşırtan şey, odadan kovulmamasıydı. hatta masaya bile davet edilmişti. ne oluyordu?

toplantı vari olay bir saat kadar sürdü. konuşmalar bitip diğer adamlar çıktığında kokonoi ve babası yalnız kaldı. bir de kapıyı tutan iki koruma.

"gitti mi merakın?"

tabii gitmişti. duyduklarından sonra babasıyla alakalı bir şeyler daha merak etmeye cüret edemezdi. cevaben kafasını sallamakla yetindi. konuşursa komik duruma düşeceğini düşünüyordu.

"güzel. arada gelebilirsin buraya. zaten yakın bir zamanda sana göstermeyi planlıyordum. iyi oldu."

yani, keşke biraz daha bekleseydim diye düşündü. ama inui o kadar zaman dayanabilir miydi bilmiyordu.

kokonoi'yi eve götürmesi için bir araç ayarlandı. yolculuk boyunca babasının bir yakuza olduğunu öğrenmenin verdiği garip yükle mücadele etse de bunu kısa zamanda sindirdi. eve girdiğinde her şey yine normaldi. kokonoi çabuk adapte olan bir insandı.

bu olaydan iki gün sonra sanzu'dan bir mesaj aldı. ran, inui'yi elindeki saçma derecede uzun boruyla dövüyordu. videonun hemen sonuna "buraya gelecek misin yoksa onu biz mi öldürmeliyiz?" notu iliştirilmişti.

kokonoi en azından bacağı iyileşene kadar beklemeyi düşünüyordu. bu şekilde inui'ye bir faydası dokunmazdı. ancak o gidene kadar sanzu çoktan inui'yi dayak manyağı yapardı. bu yüzden iyileşme sürecini elinden geldiğince hızlandırmaya karar verdi.

fazla hareket etmedi, hatta hiç etmedi. yatağında oturup istediklerini aynı anda gerçekleştirebileceği bir plan düşündü. günlerce. her yeni günün akşamında o gün yaptığı planda bir şeyleri eksiltip çoğaltıyor en mantıklı yolu bulmaya çalışıyordu. bazen o gittiğinde inui'nin çoktan ölmüş olabileceği düşüncesi midesine ağrılar girmesine sebep oluyor, erkenden uyumaya çalışıyordu.

üç hafta sonra bacağındaki alçıdan kurtuldu. bir hafta daha durması gerekiyormuş, ancak kemik iyileştiği için erken çıkarmasında sorun görülmeyecekmiş. bunu duyunca alçıyı anında çıkarttırdı.

şimdiyse haftalar önce öğrendiği bilgiyi de dahil ederek hem inui'yi almak, hem mikey ve diğerlerinden kurtulmak üzere bir plan kurmuştu. tek sorun babasının istediği yardımı verip vermeyeceğiydi.

kapıyı tıklatıp çalışma odasına girdi. babası masada oturmuş kalın bir dosyayı inceliyordu. ona bakmadan, önündeki koltuklardan birine oturmasını işaret etti.

kokonoi oturduktan sonra öksürerek boğazını temizledi. babasının tepkisinden korksa da başka seçeneği olmadığı için ona gelmişti.

"bana kurşun lazım." diyerek söze girdi. söylediği şeyle birlikte babası dosyaya bakmayı bırakmış, bakışlarını yüzüne sabitlemişti.

"neden?"

"hiç girmemem gereken bir işe girdim. şimdi de inupi'yi alıkoydular. ona yardım etmem lazım."

olayı kabaca anlattı. detaya girerse kendinin de suçlu çıkacağını biliyordu. babası elini çenesine koyup düşünürken kokonoi gerginlikten tırnaklarını avcuna batırmaya başlamıştı.

"nasıl bir işmiş bu? anlat da gidip alalım seishu'yu."

"hayır." diyerek bir elini kaldırdı. "ben kendim halleceğim. sen sadece kurşun ve garanti ver."

babası tek kaşını kaldırıp oğluna baktı. "ne garantisi?"

"benden sonra pisliği temizleyeceksin. içeri girmek istemiyorum."

babası kravatını gevşetirken, "kim olduklarına bağlı." dedi. "fazla belaya ben de bulaşmak istemem."

böylece kokonoi itiraf etmek zorunda kaldı. "uyuşturucu." diyerek başını öne eğdi. "ama seni de öldürmeyi düşündüklerini bilmiyordum. gerçekten."

ortamda bir sessizlik oluştu. yine de fazla uzun sürmedi. çünkü babası kabul ettiğini belirtecek şekilde mırıldandı.

"iyi, ne yapabileceksin bir görelim."

masadaki kilitli çekmeceyi açıp içinden dört tane kurşun çıkardı. avcunun içinde tuttuğu kurşunları kokonoi'ye uzatırken "kurşun istiyorsun ama silah istemiyorsun yani?" diye sordu.

kokonoi hızlı bir hareketle babasının elindeki kurşunları alıp ayağa kalktı. ceketinin yakalarını düzelterek gülümsedi.

"silahı onlar verecek zaten."

çalışma odasından çıkarken babasının arkasından "mekanı bildir." diyerek ona seslendiğini duyabiliyordu. "üç gün içinde eve dönmezseniz bizzat ben gelirim." kokonoi içeri girmeden konum atmayı aklına not etti.

elindeki kurşunları pantolonunun bozuk para cebine koyup evden ayrıldı. çağırdığı taksiye binip sanzu'nun son videoyu attığı yerin adresini verdikten sonra gidene kadar biraz kestirmek üzere başını cama yasladı.

önümüzdeki saatlerde dinlenmeye vakti olmayacağını biliyordu.

_____________________________________

beynini calistirinca cok seksi olmuyo mu 🥵🥵

neyse diger bolum gorcez inui askima napmis bizim seytan ucgeni

anlatamam | kokonui.Where stories live. Discover now