yirmi iki

1.4K 168 318
                                    

taksiden inmeden babasına anlık bir konum gönderdi. ardından telefonunu kapatıp içeri girerken kenarda yığılmış moloz vari çöplüğün içine attı. eğer arayacak olurlarsa kimse o pislikte bir telefon aramazdı.

mekana girdiğinde girişteki koltuklarda oturmuş poker oynayan ran ve rindou onu hemen fark etti. ran kartlarını kapalı bir şekilde ortadaki masaya bırakıp ayağa kalktı. ellerini cebine atıp ona doğru yürürken kokonoi'yi şöyle bir süzdü. o sırada rindou elindeki kartları dizmeye çalışıyordu. büyük ihtimalle kaybedeceğini anlamanın verdiği telaşa kapılmıştı.

ran, "iyi gördüm seni." dedi. yüzünde yer edinmiş bir iki yara bandını işaret edip "bunları saymazsak tabii." diye ekledi.

kokonoi laf kalabalığından uzak durmak adına "mikey ve sanzu nerede?" dedi.

"yemek yiyorlar."

aldığı cevapla daha fazla soru sormadan üst kattaki mikey'in ofisine çıktı. lanet merdivenler bu kadar uzun olmasa ona lazım olacak enerji boşa gitmezdi.

mikey'in ofisine geldiğinde kapıyı tıklatıp gelecek izni beklemeden içeri girdi. sanzu ve ikisi yemek yiyordu. daha çok mikey yiyordu çünkü sanzu elindeki pipetli bardakla bir şey içiyordu. çorba mıydı o?

"naber?" diyerek koltukta sanzu'nun yanına oturdu. mikey gözleriyle onu takip ediyordu.

"iyileşmişsin." dedi ağzındaki tavuk parçasını yuttuktan hemen sonra. "sevindim."

kokonoi gülerek bir kolu ve ayağı alçıda olan sanzu'ya baktı. "sanzu kadar ağır hasar almadım."

"orospu çocuğu." diye mırıldandı sanzu pipeti ağzından çıkarmadan. iki dişi kırıldığı için sert şeyler yiyemiyordu. ve mikey, alacakları ilk işten gelen parayla dişlerini yaptıracağına söz vermişti.

"inui nerede?" diyerek lafı dolandırmadan oraya geliş amacını bildirdi. sorusuyla sanzu bardağı önündeki sehpaya bırakıp onu yanıtladı. "ikinci depoda."

"görebilir miyim?"

"ran'a söyle götürsün seni."

doğrudan mikey'le konuşuyordu ancak sorularını cevaplayan sanzu oluyordu. mikey elindeki balığa benzer atıştırmalıkla meşguldü.

kokonoi istediğini alınca ofisten çıktı. aynı merdivenleri lanetler okuyarak tekrar indi. işte, ran ve rindou az önceki yerlerinde oyunlarına devam ediyorlardı.

rindou sesini yükseltti, "kart çalmışsın."

"hayır, kanıtın var mı?"

tüm desteyi ortaya çekip bir şeyler yaptı. o sırada kokonoi ikisini on metre kadar uzaktan izliyordu.

"yüz dört kart olması lazım, iki deste. bir papaz eksik."

"bu benim çaldığım anlamına gelmiyor rin, belki en baştan beri yoktu?"

rindou sinirle elindeki kartı ran'a doğru fırlattı. "diğer el tamdı bunlar. eşit dağıttık."

"yine de, ben kazandım." ran kollarını bağlayıp koltukta arkasına yaslandı.

tam rin tekrar bağıracağı sırada kokonoi ikisinin didişmesine daha fazla dayanamayıp araya girdi. "ran."

tek kaşını kaldırarak omzunun üzerinden ona baktı. efendim değil de daha çok yine ne istiyorsun gibiydi.

"ikinci depoya gitmem lazım." dedi, "anahtar sendeymiş."

ran, "sanzu yatalak kalınca bu işler de hep bana bindi." diyerek ayağa kalktı. cebinden anahtarı çıkarıp elinde döndürerek kokonoi'nin yanından geçti ve bir alt kata, depolara inen merdivenlere yöneldi.

anlatamam | kokonui.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin