Papaz'la Berber İşe El Koyuyorlar - II

298 13 5
                                    

Biraz da Sanço Panza'dan bahsedelim: Efendisinden izin aldıktan sonra doğruca evine gitti. Karısını ve çocuklarını görmek için can atıyordu. Teresa onu eşikte görür görmez feryadı bastı:

– Amanın, amanın! Gözlerime inanamıyorum! Çocuklarımın babası geldi!

– Nasılsın bakalım karıcığım?

– Kocasız bir kadın nasıl olursa öyle... diye sitemli bir cevap verdi Teresa.

– Ne demek istiyorsun?

– Kızma canım, "Çocuklara hem babalık hem de annelik yapmak kolay değil." demek istedim... Sen neler yaptın bakayım? Ceplerin para, çantan hediyeler dolu olarak gelmişsindir inşallah... Şu yamalı elbise ile komşu kadınlara daha fazla görünmek istemiyorum. Çocukların da elbiseleri ve ayakkabıları iyice eskidi.

– Ah karıcığım! diye inledi Sanço. Gezici şövalyelik zannettiğin kadar para getiren bir meslek değil. Ama şöhreti ve dayağı bol...

– Desene gittiğin gibi, meteliksiz geri döndün! Keçi çobanlığı, şu ne idüğü belli olmayan seyislikten daha iyiydi. Ne diye o deli herifin arkasına takılıp gittin? Artık aklını başına toplamanın zamanı geldi de geçiyor bile. Çiftinin çubuğunun başına geç.

– Yoo, Teresa! Efendim bir krallık ele geçirdiği zaman, bana da bir ada bağışlamayı vadetti. Adama kavuşmadan seyisliği bırakmayı benden isteme! Şunun şurasında ne kaldı ki...

Okul yüzü görmemiş olan kadın sordu:

– Bu ada dediğin de ne ki? Yenilir içilir bir şey mi? Satsan kaç para eder?

– Ne yenir ne içilir, ne de satılır bir şeydir. Ada demek, şanlı şerefli bir saltanat demektir.

Teresa'nın kafası iyice karıştı:

– Bilmece gibi laflar ediyorsun: Şanlı şerefli bir şey ama; yenmiyor, içilmiyor... Satsan satamıyorsun? O deli şövalyenin yanında kalalı, sen de kafayı bozmuşsun anlaşılan. Vah zavallı kocacığım, vah!

– Karıcığım, bırak da anlatayım. Efendim bana vâdettiği o adayı bağışladığı zaman ben vali yani kont gibi bir şey olacağım, sen de kontes olacaksın. Kontes demek, kraliçe veya prenses gibi bir şey işte... Kralın sarayı gibi bir şatoda oturacağız. Hizmetçilerimiz olacak. Pek çok paramız ve malımız olacak. Kadife elbiseler giyecek, atlı arabalara bineceksin...

– Ay, ay! Tutun beni bayılacağım... Sen iyice kafayı üşütmüşsün, ayol! Keçi çobanından kral, eli nasırlı köylü karısından kraliçe olduğu nerede duyulmuş? İkimiz de anlamayız bu işlerden!

– Efendim Don Kişot, olur diyorsa olur! Sen ondan daha iyi mi bileceksin! Hem, vali olunca okuma yazma bilmeye ne gerek var! Her valinin bir mektupçusu olurmuş. Mektuplarını o yazar, gelenleri de o okurmuş...

– Aklım bu işe hiç yatmadı ama... Madem öyle diyorsun, öyle olsun bakalım. Ama bilmiş ol ki, beklemeye tahammülüm kalmadı. Şu valilik mi, kontluk mu her neyse, bir an önce olsun. Yoksa ben yapacağımı bilirim!

– Tamam, karıcığım! Sen hiç merak etme... Efendim biraz kendisini toparlasın, hemen sefere çıkarız. Onun bir krallık ele geçireceğine ve bana da bir ada bağışlayacağına hiç şüphem yok...

Sanço, karısını böylece ikna ettikten sonra evin eksiklerini tamamlamak üzere kolları sıvadı. Önce ahırı bir güzel temizledi. Boz eşeğin önüne taze saman ve yulaf koydu. Sonra evin etrafını çevreleyen çiti tamir etti.

Birikmiş işleri tamamlaması iki gününü aldı. Bu arada efendisini iyice özlediğinden, onu görmek için can atıyordu... Bir bahane uydurup evden uzaklaştı. Doğruca Senyör Kesada'nın şatosuna gitti.

Don KişotDonde viven las historias. Descúbrelo ahora