Üç Bin Üç Yüz Bilmem Kaç Sopa - VII

170 9 4
                                    

Yönetim Kurulu Üyeleri, Sanço'nun valilikte kalıp kalmamasını oya sunmak üzere, protokol icabı, başkandan yani Kahya'dan izin istediler. Vali'den iyice gözü korkmuş olan Kahya, istemeye istemeye gereken izni verdi.

       Bütün üyeler, ki aralarında Papaz da vardı, oy birliği ile Sanço'nun valilikte kalmasına karar verdiler. Kahya, böyle bir karar vermek için vaktin erken olduğunu, bu sebeple oylamaya katılmayacağını bildirmişti.

       Papaz Efendi, Kahya'nın ne düzenbaz ve kıskanç bir adam olduğunu çok iyi biliyordu. Kutlama günlerinin dışında kiliseye uğramaz, zengin olduğu halde fakirlere bir kuruş sadaka vermez, fırsat bulduğu zaman rüşvet almaktan çekinmez, yolsuzluk yapanlara göz yumar, kısacası Beleşonya'da kötülüklerin babası bir adamdı... Böyle birisinin adaletli bir valiyi sevmeyeceği kesindi. Hele Sanço'nun Papaz'ı kendi tarafına çekmeyi başarması yok mu, kahyayı çileden çıkarıyordu. Halbuki, Sanço'nun Papaz'a yaklaşması hiç de siyaset icabı değildi. Bu iyi kalpli din adamını gerçekten sevmişti.

       * * *

       Beleşonya'da yeni vali böylece yerini sağlama alırken, efendisi Don Kişot zor günler yaşıyordu... Dük ile karısı, Sanço'yu yolcu ettikten sonra, tek kalan Mançalı Şövalye ile eğlenmeye çalışıyorlardı. Ancak ikili beraberlik bozulduğu için kahramanımızın neşesi iyice kaçmış, içine kapanıp kalmıştı. Artık şato sahiplerini eskisi kadar eğlendiremez olmuştu...

       Dük ve karısı, Don Kişot'un Dulsinea'ya olan bağlılığın derecesini ve ahlak konusundaki görüşlerini denemek üzere bir oyun tertiplemeye karar verdiler.

       Her şeyden habersiz olan Mançalı Şövalye, macerasız geçen günlerine üzülüyor, saray şövalyesi gibi hazırdan yiyip içip yatmaktan sıkılıyordu. Yumuşak yatağı batar olmuştu. İlk fırsatta şatodan kaçmanın bir yolunu bulamazsa sıkıntıdan patlayabilirdi. Bu gece çok daha zor geçeceğe benziyordu. Hava oldukça sıcaktı. Şövalyemiz, odanın serinlemesine yardımcı olur düşüncesi ile bahçeye bakan pencereyi açtı. Ayak seslerinden aşağıda birilerinin dolaştığını fark etti. Kulak kabarttığında bunların gevezelik eden iki genç hizmetçi kız olduklarını duydu. Ne konuştukları rahatlıkla işitiliyordu:

       – Hayır Emeranka! diyordu genç kızlardan biri öbürüne, söylediğin şeyi asla yapamam. Ben şövalyenin aşkı ile mum gibi erirken, sen kalkmış türkü söylememi istiyorsun...

       Diğeri cevap verdi:

       – Beni yanlış anladın güzel Altisidora! Türkü her zaman neşeli iken söylenmez ya... Gizli aşkını dile getirmek için gizli gizli yazdığın şiirlerinden birini şu yanık sesinle oku... Oku da, o taş kalpli şövalye belki duyar, insafa gelir...

       – Hayır bunu ona yapamam! Bırak aşkım gizli kalsın. Çünkü o Toboso'lulu Dulsinea'yı seviyor...

       – O büyülü karıdan neyin eksik, güzelsin, gençsin, seviyorsun?

       – Emerenka, üzerime fazla varma! Sonra dayanamaz harpımı elime alıp bir okumaya başlarsam, üzüntüden dağlar taşlar erir. Düşes de sesimi duyar, derken dile düşer rezil olurum...

       – Düşes'in uykusu çok ağırdır, duyacağını sanmıyorum.

– Eh mademısrar ediyorsun, iki dörtlük söyleyeyim. İçimdeki bu acıyı daha fazla taşıyamayacağım...

       Karasevdalı kız Altisidora, harpını eline aldı. Akort etmek için tellerini tıngırdattı. Don Kişot, duydukları karşısında şaşırıp kaldı. Kızın okuyacağı şiirin bir şeye benzeyip benzemediğini merak ediyordu. Çünkü kendisi de gençliğinde bir çok şiirler yazmıştı... Onları dinlediğini belli etmek için yalancıktan hapşırdı. Kızlar emeklerinin boşa gitmediğine pek sevindiler.

Don KişotWhere stories live. Discover now