Kralın Arslanları Don Kişot'tan Korkuyor

186 10 2
                                    

İki gündür Saragossa'ya doğru yol aldıkları halde, dişe dokunur bir macera ile karşılaşmamışlardı. Üçüncü günün sabahı, uzaktan bir atlının geldiğini gören kahramanımız kılıcına el attı. Seyisine, yeni bir maceraya hazır olmasını söyledi...

       Adam iyice yaklaşınca, onun pek serseriye benzemediğini fark ettiler. Güzel yüzlü, temiz giyimli, Papaz çömezlerini andıran kibar biriydi. Don Kişot'u büyük bir nezaketle selamladı.

       Mançalı Şövalye:

       – Kimsin, neyin nesisin, bu ıssız yollarda ne işin var? diye sordu.

       – Adım Don Diegue de Miranda, dedi beriki, kısaca Miranda diyebilirsiniz.

       – Miranda kardeş, kötü birine benzemiyorsun; bizimle arkadaşlık eder misin?

       – Memnuniyetle efendim! Adınızı bağışlar mısınız?

       – Adım Mançalı Don Kişot. gezici şövalyeyim. Bu da seyisim Sanço Panza.

       – Efendim gibi soylu biri olmadığım için, adımın önünde don veya gömlek cinsinden bir unvanım yok, dedi Sanço...

       Miranda, bu sözlere gülmekle yetindi. Onları iyi tanımadığı için fazla konuşmamayı tercih ediyordu. Don Kişot, yeni yol arkadaşına başından geçen maceraları anlattı. Kibar atlı, saf biri olacak ki, kahramanımızı dikkatle dinliyor; hiç itiraz etmiyordu...

       Sanço, eşeğinin üstünde ara sıra uyukluyor; efendisi kızacak diye de içten içe korkuyordu. Vakit öğleye yaklaştığından hava iyice ısınmıştı. Don Kişot, sıcaktan bunalmış; tolgasını çıkarıp seyisine emanet etmişti.

       Ovadan geçerken, keçilerini otlatan çobanlara rastladılar. Sanço, onlardan bir parça beyaz peynir satın alabileceğini düşündü. Efendisinden izin isteyip eşeğini keçi sürüsünün bulunduğu tarafa doğru dehledi.

       Keçi çobanlığı bizimkinin eski mesleği olduğu için adamlarla kolayca anlaştı. Pek pahalı sayılmayacak bir fiyata, üçüne yetecek kadar peynir satın aldı. Peyniri kahramanımızın kendisine emanet ettiği tolganın içine koydu... Tam işini bitirmiş dönerken, Don Kişot'un avaz avaz bağırdığını duydu:

       – Neredesin, uykucu, pisboğaz uşak?

       – Geliyorum Senyör, geliyorum! diye bağırdı Sanço, ne var yine; sizi kızdıracak bir şey mi yaptım?

       – Çabuk tolgamı ver, hantal herif! Macera var! Savaş vaziyeti almalıyım...

       Sanço, korkudan tolgaya peynir koymuş olduğunu unuttu. Hiç vakit geçirmeden onu şövalyenin eline tutuşturdu. Kahramanımız, tolgasını kaptığı gibi, içinde ne olduğuna bakmadan, başına geçirdi... O da nesi? Don Kişot'un kan beynine hücum etti:

       – Geri zekalı uşak, ne koydun tolgamın içine?

       – Hiç bir şey, diye itiraz etti bizimki, ne koyabilirim ki!

       – Nedir bu yüzümden aşağıya akanlar öyle ise? Sıcaktan beynim sulanmadı ya!

       – Kim bilir, belki de Tereston'un yeni bir oyunu ile karşı karşıyasınızdır... O teres herifin ne yapacağı belli olmaz!

       – Seninle çene yarıştıracak zamanım yok geveze herif! Söz bekler, macera beklemez... Dostumuz Miranda'ya gezici şövalyelik mesleğinin ne heyecan verici olduğunu göstermek istiyorum.

       – İyi de, efendim, ben etrafta maceraya benzer bir şey göremiyorum, diye tekrar itiraz etti Sanço.

       – Karşıdan gelen şu kocaman arabayı görmüyor musun yani?

Don KişotNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ