Don Kişot Aynalı Şövalye'ye Karşı

271 10 4
                                    

Mançalı Şövalye ile seyisi Sanço Panza, köyden kaçtıktan sonra ortalık birbirine karışmış, şato bir ölü evine dönmüştü. Yeğen dizlerine vurarak ağlıyor, Sanço'ya lanetler yağdırıyordu. Kıza göre, amcasını baştan çıkaran o şişko köylüden başkası değildi. Kahya kadınla uşak da ona hak veriyor, efendilerini bir daha göremeyeceklerini söyleyerek ağlıyorlardı.

       Yeğen, vakit geçirmeden Papaz'a gitti. Her şeyi olduğu gibi anlattı. Ne yapıp edip amcasını geri getirmenin bir yolunu bulmasını söyledi. Papaz, Don Kişot'un akıllanmış gibi davranarak onları atlatmasına çok kızdı. Berber'e haber gönderdi. Nikolas Usta geldiğinde akşam olmak üzereydi. İki ahbap gece yarısına kadar kafa yordular. Sonunda, tıraşçının teklif ettiği planda karar kıldılar. Planı uygulamak üzere, sabah yola çıkmak için sözleştiler.

       Biz tekrar Don Kişot'la Sanço Panza'nın karargah kurdukları Toboso yakınlarındaki meşe koruluğuna dönelim. Kahramanımız, Dulsinea'sının büyülenmiş olmasına çok üzülmüş, ağzını bıçak açmıyordu. Sanço onu neşelendirmek için eski maceralarından söz etmiş, şaklabanlıklar etmiş, ama bir türlü buna muvaffak olamamıştı. Yapacak bir şeyi kalmadığını görünce de vurup kafayı yatmıştı.

       Vakit gece yarısını çoktan geçmiş; korulukta kuş seslerinden, yaprak hışırtısından başka bir şey duyulmaz olmuştu. Tahmin edeceğiniz gibi, Don Kişot hala ayaktaydı. Dulsinea'yı büyüden kurtarmanın çarelerini düşünüyor, ancak bir çıkış yolu bulamıyordu. Tam derin hayallere daldığı sırada yandaki ağaçlıklardan ayak sesleri duyuldu. Kulak kabartıp dinlemeye başladı. Gelen seslerden iki kişi oldukları anlaşılıyordu. Rahatça konuşmalarından kendilerini yalnız zannettikleri anlaşılıyordu. Biri, diğerine şöyle seslendi:

       – Çok maceralı bir günün akşamı, böyle sessiz bir koruluğa yolumuz düştüğü için çok şanslıyız.

       Sanço cevap verdi:

       – Haklısınız senyör şövalye, gerçekten şanslı günümüzdeyiz. İzin verin de atlarımızı biraz ileriye götürüp bağlayayım.

– İyi edersin, sevgili seyisim. Hizmetlerinden çok memnunum. En kısa zamanda, fethettiğim topraklarda sana iki ada bağışlayacağım.

       – Sizin hizmetinizde bulunma şerefi, her şeyin üzerindedir şövalye hazretleri... İki adanın ne ehemmiyeti var.

       – Seyis dediğin işte böyle gözü tok olur; aferin sana. O düzmece şövalye Mançalı Don Kişot'un görgüsüz seyisi, şişko Sanço Panza gibilerinin on tanesi ile seni değişmem.

       – Siz de yüz Don Kişot edersiniz efendim.

       Kahramanımız, duydukları karşısında şaşkına döndü. Bütün iliklerine kadar titredi. Titremesi korkudan değil, sinirdendi tabii... Hemen uyumakta olan Sanço'ya yaklaştı. Bir eliyle (uyandırmak için) kulağını çekerken, diğer eliyle ağzını kapattı. Sanço uyanmış, ancak ağzı kapatılmış olduğundan "ham-hum" sesleri çıkarabiliyordu.

       – Sus, dedi Don Kişot, sesini çıkarma! Bizi müthiş bir macera bekliyor.

       Böyle söyledikten sonra, elini uşağının ağzından çekti. Şaşırmak sırası Sanço'ya gelmişti:

       – Ödümü kopardınız senyör, dedi yavaşça, ne macerası şu karanlıkta?

       – Sus da dinle!

       İki yabancı konuşmalarına devam ediyorlardı. Seyis olanı efendisine şöyle dedi:

       – Soylu şövalyem, o kendisini gezici şövalye zanneden zavallı Don Kişot, bir gün sizi karşısında görünce kim bilir nasıl şaşıracak.

Don KişotTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang