Üç Bin Üç Yüz Bilmem Kaç Sopa - VIII

172 10 15
                                    

Düşes, Sanço'yu Beleşonya Adası'na yolcu ettikten sonra, çağırdığı postacısına valinin mektubunu vermiş, onu doğruca karısı Teresa Panza'ya teslim etmesini emretmişti. Ayrıca kendisi de valinin eşine hitaben bir mektup yazmış, hediyeler yollamıştı.

       Postacı uzun bir yolculuktan sonra köye varmış, ilk rastladığı kişiye Beleşonya Valisi Senyör Don Sanço Panza'nın evini sormuştu. Rastlantı bu ya aradığı evi sorduğu kişi, Sanço'nun genç kızı Sançika idi... Kız, postacının kendisi ile dalga geçip geçmediğinden emin olmak için onu baştan ayağa bir güzel süzdü. Postacı, yirmisine yeni basmış, iyi giyimli, oldukça yakışıklı bir delikanlıydı. Her halinden serseri biri olmadığı anlaşılıyordu. Sançika da on dördüne basmaya iki ay kalmış, güzel mi güzel, boylu boslu bir kızdı. Onu görenler annesine çektiğini söylüyorlardı. Genç postacı, kızın kendisini alıcı gözü ile süzdüğünü görünce, toz içinde kalmış elbisesine çeki düzen vermeye çalıştı.

       Sançika:

       – Sayın Bayım, diye söze başladı, siz genç bir kızla alay edecek birine benzemiyorsunuz... Sorduğunuz kişi benim babamdır, ama hiç bir yerin valisi değildir. Kendisini şövalye zanneden deli bir adamın arkasına takılıp gitmiş, saf bir köylüdür...

       – Güzel Senyora, dedi postacı, hem babanıza hem de efendisi Mançalı Şövalye Don Kişot'a haksızlık ediyorsunuz... Büyük toprakların sahibi Dükümüz, babanızı Beleşonya adasına vali tayin etti. Şu sıralarda devlet işlerine bakmaktan başını kaşıyacak zaman bulamıyordur. Efendisi Don Kişot'a gelince, onun için söylediklerinizi ne siz söylemiş ne de ben duymuş olayım. Çünkü, şu anda Dük'ümüzün şeref misafiridir.

       – Eh ne bileyim... Dediğiniz gibi olsun! Ayıp olmazsa, geliş sebebinizi sorabilir miyim?

       – Babanız Senyör Don Sanço Panza, karısı Dona Teresa Panza'ya bir mektup gönderdi.

       – Babam okuma yazma bilmez ki?

       – Bir valinin okuma yazma bilmesi gerekmez. Bütün okuma yazma işlerine özel mektupçusu bakar...

– Anlamadım ya, her neyse!

       – Ayrıca Dük'ün hanımı Senyora Düşes Hazretleri de annenize bir mektup ve hediyeler gönderdi.

       – Annem şu anlattıklarınızı duyunca ne yapacak merak ediyorum. Heyecandan düşüp bayılmasa iyidir... Haydi bakalım, onu daha fazla bekletmeyelim!

       Postacı:

       – Senyora, bir vali kızının yaya yürüyüp de sıradan bir hizmetçinin at üzerinde onu takip etmesi hoş karşılanmaz. Düşes Hazretleri bunu duyarsa bana çok kızar... Buyurun ata siz binin! Ben sizi yaya takip ederim...

       – Ay, dünyada olmaz! Anam beni bu halde görürse derimi yüzer... Bizde misafire eziyet etmek çok ayıp sayılır. Ama madem ısrar ediyorsunuz, terkinize bineyim. Gerçi bunu gören köylü kadınları da dedikodu yapar ama; olsun sen niyete bak!

       Teresa Panza, uzaktan bir atlının geldiğini ve terkisinde de Sançika'nın oturduğunu görünce gözlerine inanamadı.

       – Vay başıma gelenler, diyerek bir feryat kopardı, babasız bir kızın sonunda yapacağı budur işte!

       Atlı iyice yaklaşınca, Teresa avazının çıktığı kadar bağırdı:

       – Kız kör olasıca, nedir bu halin! Beni bütün köye rezil mi etmek istiyorsun?

       – Anacığım, vali hanımları öyle sıradan köylü karıları gibi bağırmazlar!

       – Vah benim kötü talihim! Bu da sonunda babası gibi kafayı üşüttü galiba?

Don KişotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin