Görünmeyen Yalnızlık

4.2K 285 619
                                    

Harry'nin Gözünden :

Alkışlar ve coşkulu çığlıklar kulaklarımı doldururken ben doğrudan bana bakan mavilere odaklanmıştım.

Anlamsız bir şekilde, zaman durmuş gibiydi. Ne o kımıldıyordu, ne ben.

Ve yüzüne yakın olan yüzüme nefesi bile değmiyordu, çünkü nefes almıyordu.

Donmuş bir heykel gibi durmayı kesip kafamı hızlıca salladım ve onu yukarı çekerek doğruldum.

Kafasını yere eğse de arada kaldırıp ürkekçe bana bakıyordu ve yetmiyormuş gibi elleriyle oynuyordu.

Sikeyim.

Masummuş gibi davranması yanılmamı sağlıyordu. Ama unutmamalıydım ki bu bir oyundu. Onun tek derdi beni altına almaktı. Bu başından beri böyleydi. Ben ona hayatımda öyle bir yer vermiştim ki, Gemma'dan, hatta belki annemden bile daha fazla önemli bir hale getirmiştim.

Sanıyordum ki bende onun için öyleyim. Beni gerçekten ama gerçekten yalnızca ben olduğum için, hiçbir beklentisi olmadan sevdiğini düşünmüştüm. Tıpkı benim ona verdiğim sevgi gibi.

Koca 4 yılın her saniyesi onunlaydım. Onunla olmadığımda ise mutlaka aklımda olan oydu.

Tanrı biliyor ki hayatımda olduğu için minnettar olduğum tek kişiydi. Bir seçim yapma zorunluluğu sunulsa bir an için düşünmeden kendi hayatıma karşılık onunkini kurtarırdım.

Bu inanılası değildi.

Üzerinden haftalar geçmiş olmasına rağmen bazen bunu unutup her gün yaptığımız gibi onunla buluşmak adına evden çıktığım oluyordu. Sonra o lanet gerçek beynime saplanıyor ve bana varlığını belli etmek için var gücüyle savaşıyordu.

Yani, nasıl olurdu da ben tüm benliğimle ona tutunurken onun umrunda bile olmazdım? Nasıl olurdu da tek derdi beni becermek olurdu?

Hiç mi sevmemişti beni? Ben ona kalbimin tüm çıplaklığını sunup, kollarında ağladığım zamanlarda yanımda olduğu için teşekkür ederek onu sevdiğimi söylediğimde o bununla eğlenmiş miydi?

Bir saniye.

Ben... Ona ne demiştim?

"Bir gün bunu hissettiğimde, sana geleceğim."

Bunu nasıl söyleyebilmiştim?

Cevabı belliydi.

Çünkü o iyi bir oyuncuydu.

Beni yalnız bırakmayacağını söylerken kim bilir aklından neler geçiyordu.

O sahneyi daha önce planlamış olmalıydılar ki beni gafil avlamışlardı.

İstiyordum ki bana tüm bu acıyı yaşatan başka biri olsun ve ben bu çaresizliği iliklerime kadar hissettiğim anda "her neyse, Louis hala benimle." diyebileyim.

Ama, işte. Olan buydu. Yıllarca 'Kahramanım' olarak nitelendirdiğim Louis Tomlinson, beni becermek isteyen bir ibnenin tekiydi.

Ona karşı beslediğim nefret öyle büyüktü ki, sanki bedenimden ayrılmak adına her an fırsat kolluyor ve bu esnada canımı çok fazla acıtıyordu. Yani, bi insanın kalbi gerçekten acır mıydı? Fiziksel bir şekilde. Bazen nefes almak zorlaşıyordu. Bu öfke, yalnız kaldığımda diğer tüm nefret edilesi duygularla harmanlanıyor ve damarlarım eşliğinde vücudumun her yerinde özenle dolaşıyordu. Ve ben, çoğunlukla yalnız kalıyordum.

"Harry, teşekkür ederim." dedi kafasını kaldırıp bana bakarken.

"Neden?" diye sordum bilinçsizce.

TOUCH THE SKY (LARRY STYLINSON)Where stories live. Discover now