"Ne saçma bir savaş!"

3.7K 205 471
                                    

Yazarın Gözünden :

Fazla zamanı yoktu genç adamın. Gizlice girmişti buraya ve şimdi karşısında onu bırakıp giden adamın bir kızla öpüştüğünü görmezden gelmeye çalışarak kendini izah etmeye çabalayacaktı.

Tabii önce ona kendinin burada olduğuna inandırması gerekebilirdi. Zira Louis bir halüsinasyon görmüş gibi bakıyordu mavi gözleriyle.

"Louis, lütfen beni dinle." dedi tekrar.

"Sen..." dedi Louis şaşkınlığını ve heyecanını saklayamadan. Sonra titreyen sesinin farkına varıp kendini toparladı ve kendinden emin tavırlarını takınarak ciddi bir ses tonuyla konuşmaya devam etti.

"Sen burada ne arıyorsun?"

"Bak, sikik yanlış anlamalar yüzünden sensiz bir saniye daha geçirmeye mecalim yok, anladın mı? Şimdi lütfen benimle gel ve kendimi açıklamama izin ver."

Louis bunu beklemiyordu. Saçma sapan zırvalamalar ve bir yalan üzerine kurulu kendini kurtarma çabaları dinlemeyi umuyordu fakat karşısındaki çocuk bunların hiçbirini yapmıyordu. Çaresiz değildi, gözlerinden yanlış bir şey yaptığındaki mahçupluğu okunmuyordu ve gerçekten söyleyecek bir şeyleri var gibi duruyordu.

Yine de ona hemen güvenemezdi Louis. Çünkü bunu o kadar çok yapmıştı ki sayısını unutmuştu ve Tanrı şahidiydi; o birini bile hak etmemişti.

"İstemiyorum. Ve bil diye söylüyorum. Bu sefer saçma oyunlarınıza kanmaya niyetim yok."

Louis vücudundan bir kaç santim uzak duran kızıl saçlı kıza döndü. Gözleri birbirine değdiğinde kız anlayışla dudaklarını birbirine bastırdı. Gitmek için hamle yaptığında Louis elini kızın ince beline dolayıp şaşırmasını sağlayarak ilerlemeye başladı. Genç kız ona uyum sağlarken arkalarından bir çift ayağın daha onları takip ettiğini biliyorlardı.

Harry onların önüne geçebilmek için hızlandı ve durmak zorunda kaldıklarında Louis'nin sıkıntıyla solumasına maruz kaldı. Şu nereden çıktığı belli olmayan kızıla olan nefreti gittikçe büyürken o burada yokmuş gibi davranmaya çalışmak oldukça canını sıkıyordu. Ama içinde bulunduğu durum bu ya; Louis şuan Zayn'in altında olsa bile bir şey demeye hakkı yoktu.

"Sorun da bu ya Louis! Yaptığım onca iğrenç şeyi affettin fakat şimdi sana suçsuz olduğumu söylediğim halde beni dinlemiyorsun. Seni etkileyen ne? Bunu o şerefsizin söylemiş olması mı? Tanrı aşkına bana inanmak yerine nasıl ona inanmayı tercih edersin?"

Ona yalvarması gerekiyordu, ondan af dilemesi gerekiyordu, hatta ayaklarına kapanması gerekiyordu. Kendini dinletmek adına her şeyi denemesi gerekiyordu ama işte, aklına Zayn geldiği an tüm bastırdığı siniri gün yüzüne çıkıvermişti.

Gözlerini sıkıca yumdu ve açtığında derin bir nefes verip tekrar konuşmaya başladı.

"Bağırdığım için üzgünüm. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Mantıklı savunmalarım ve kanıtlarım yok. Yalnızca bana inanmana ihtiyacım var."

Louis yine ona kapılıp gitmek istemiyordu ama kendine nasıl hakim olacaktı ki? Zayıftı. Ona karşı olabildiğince güçsüz...

Derin bir nefes aldı. Önce bakışlarını umutla  parlayan zümrüt yeşillerden çekti. Çünkü onlara her bakışında daha da savunmasız hissediyordu. Ardından kalbinin bağırdığı tüm sözcükleri yuttu. 

"Gitmeni istiyorum, Harry." dedi ve cümlesini tamamladığı saniye Harry'nin arkasında uzun boyu ve kaslı vücuduyla siyahlara bürünmüş bir adam belirdi.

"Buradaymışsın!"

Harry hiç beklemediğinden ürkmüştü ve reflekse sesin geldiği yöne döndü.

"Siktir..."

Harry'nin dişlerinin arasından küfür savurduktan sonra Louis'nin elinden tutup hızlıca yürüme eylemi yalnızca yarım dakika kadar sürmüştü. Louis'nin şaşkınlığını atlatıp söylenerek elini kurtarmaya çalışması onları yavaşlatırken, arkalarında onlara yetişmeye çalışan adam hızlanıp önlerini kesti.

"Bu sefer seni elimden kaçırmaya niyetim yok ukala çocuk!" dedi adam sinirli bir şekilde ve Harry'nin koluna girip çekiştirmeye başladı.

Harry yavaşça uzaklaşırken yalvarıcı gözlerle Louis'ye bakıp "Beni dinlemen lazım Louis..." diye hiç vazgeçmeden söylenirken genç adam orada öylece dikilip ne olduğunu anlamaya çalışmaktan vazgeçti ve "Hey, hey dur bakalım." diyerek tanımadığına  emin olduğu adama seslendi.

"Ne yaptığını sanıyorsun?" derken onlara doğru yürüyordu.

"Bu adam buraya izinsiz girdi, Bay Tomlinson. Girişte yaşının tuttuğunu söyleyip ilerlerken doğrulamak için kimliğini göstermesini istediğimde beni oyalayıp içeri kaçtı. Her yerde onu aradım."

Louis kaşlarını kaldırmış dinlerken neler döndüğünü anladığında gülmemek için dudaklarını dişlemek zorunda kalmıştı. Ardından ciddiyetini korumaya çalışarak konuşmaya başladı.

"Siz Bay..."

"Higgins, efendim."

"Bay Higgins. Siz yeni koruma olmalısınız."

"Evet, Bay Tomlinson. Burada işe başlayalı 3 ay oldu efendim."

Louis anladığını belirtircesine kafasını salladı.

"Beni tanıyorsun."

"Bay Nill bugün sizi tüm yeni personellere tanıttı efendim. Bir dahaki gelişlerinizde sizinle özel olarak ilgilenebilmemiz için."

Louis Isaiah'ın bu hareketi yapmış olmasına minnettarca gülümsedi.

"Anladım." dedi dudaklarını birbirine bastırırken. Ardından Harry'ye baktı. Yüzünden rahatlama hissi okunuyordu. Harry, Louis'nin bakışlarını karşılık verdiğinde, Louis zümrüt yeşillerinde özlem duyduğu o ifadeyi gördü. Kıvırcık saçlı küçük çocuğun ona hayran bakışlarını yakaladı. Bu onun için çok özel bir andı. Bir kaç saniye, ona kapılıp gittiğini hissetti. Onu kollarının arasına alma isteği kalbini ele geçirdi.

"Bay Tomlinson?"

Louis kafasını hızla sallayıp ismini seslenen kişiye döndü.

"E-efendim?" diye kekeledi istemsizce.

"Beyefendi tanıdığınız mı diye sormuştum, Efendim."

Louis tekrar Harry'ye baktı. O masum çocuktan çok, ona düşmanıyla bir olup oyunlar oynayan ve ondan nefret eden adamı gördü. Hangisi daha ağır basmalıydı?

"Hayır, değil. Onu dışarı çıkarın ve bir daha girmesine izin vermeyin."

Bir dahakine bu kadar kısa olmayacak ve yıllar sürmeyecek, söz. Sizi ve güzel cümlelerinizi o kadar özledim ki...

Has llegado al final de las partes publicadas.

⏰ Última actualización: Nov 13, 2016 ⏰

¡Añade esta historia a tu biblioteca para recibir notificaciones sobre nuevas partes!

TOUCH THE SKY (LARRY STYLINSON)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora