7.Bölüm ''Tuhaf Hisler''

2.8K 199 270
                                    

Bitmek bilmeyen akşam yemeği zihnimdeki kralın gücüne güç katmaya devam ederken başta kalbim olmak üzere bütün bedenimi ve organlarımı yormuştu. İçimdeki korkuyu dışıma yansıtmamak için saatlerce kendimi kasmıştım. Sadece bir ara Arda'yla yukarı çıktığımızda kendimi kasmayı bırakıp dinlenmiştim. O da kısa sürmüştü. Kapıdan çıktığımız anda Yalçın Bey ve Kaner Bey'i görünce gerginliğim tekrar tavan yapmıştı.

Şimdi ise büyük salonda çay, kahve içiyorduk. Sohbet eden isimler değişmemişti. Babam, Kağan Bey ve Yalçın Bey sohbete dahil oluyordu. Ortamda beni en çok geren isim orta yaşlı olan Orhan'dı. Ondan öyle kötü enerji alıyordum ki her ne kadar yaşına göre karizmatik dursa da onda şeytanın bir parçası olduğunu biliyor, bunu hissediyor ve aşırı rahatsız oluyordum. Orhan Bey arada bir konuşuyordu. O dudaklarını açtığında herkes susuyor, büyük bir ilgiyle onu dinliyorlardı. Belli ki yaşlı kurt herkese dişini geçirebiliyordu.

Prenses Banu Hanım ve kraliçe Rana Hanım çok nadir konuşuyor, bıkkınlıkla Orhan'a bakıyordu. Bir an önce kalkıp gitmek istiyorlardı ve bunun sinyalini Orhan'a veriyorlardı. Bu beni çok kötü ve değersiz hissettirmişti. Resmen bizi umursamıyorlardı. Bu çok canımı sıksa da dışımı yansıtmadım.

İrem ise pek konuşmuyor, arada bir sohbeti dinledikten sonra Arda'yla ilgileniyordu. Onu dikkatlice izlemiştim. Arda'yla ilgilenmesinin nedeni bizim burada olmamız mıydı yoksa gerçekten oğluyla ilgilenmek mi istiyordu? Bu sorunun cevabını Arda'nın hal ve hareketlerini takip ederek aldım. Sessiz olsa da mutluydu. İrem yalandan ilgileniyor olsaydı Arda bunu hisseder, dışına yansıtırdı. Sanırım İrem Hanım her şeyi ve herkesi boş verip bir tek oğluyla ilgilenmek istiyordu. İnşallah bunun devamı gelir.

Gözlerim Dilay denilen o çatlak kıza kaydı. O da daha çok dinleyen kısımdaydı. Konuşulanları dinliyor, arada bir benimle ve ailemle diyaloğa giriyordu. Sezdiğim kadarıyla kendi ailesine karşı mesafeliydi. O burada sağ salim durduğuna göre kendini aklamış mıydı? Ama bu akşam hiç kimseyle diyaloğa geçmemişti. Kaner ve Akman ailesinde yine bir şeyler dönüyordu.

Annem ise uzun zaman sonra dışarı çıkmanın mutluluğunu yaşarken bir yandan da bu ailenin ne olduğunu anlamış, babam yüzünden tekrar zarar göreceğimden korkmuştu. Tabi ki bunu benim gibi o da dışına yansıtmıyordu ama ben onu anlayabiliyordum. Babam ise hedefine ulaşmanın keyfini yaşıyordu. Onların yanında oturuşuna, kalkışına, hal ve hareketlerine dikkat ediyordu.

Ve Azrail Kaner.

Bütün gece yüzüme bakmamış, benimle diyaloğa geçmemişti. Sadece bir kere Arda'nın oyun odasından çıktığımızda gözlerimin içine baktı, sonrasında ve öncesinde hiç bana bakmadı, muhatap olmadı. Buna sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Onun bana bakması ve konuşması beni her zaman korkutup gerse de şimdi böyle yokmuş gibi sayılmak beni değersiz ve kötü hissettirmişti. Şu ana kadar psikolojik sorunlarımı dile getirmemiş olması beni rahatlatmıştı.

''Ah, az kalsın Beria'nın hediyesini unutuyordum.'' İsmimi duyduğumda zor sakinleştirdiğim nabzım tekrar yükseldi. Hediye mi? Bana mı? Üstelik bir erkekten?

Yalçın Bey elini ceketinin cebine atıp orta uzunlukta bir kutu çıkardı, kapağını yavaşça açıp bana uzattı. ''Ailemiz için yaptığınız onca iyilikte sonra size nasıl teşekkür edeceğimizi bilemedik. En son İrem'le karar verdik, size şık bir hediye aldık.''

Ağzım hafif aralı kalmıştı. Şaşkınlığım dışıma yansıttığımdan daha fazlaydı. Bana muazzam bir elmas bileklik almışlardı. O kadar güzel, şık ve zarif bir bileklikti ki gözlerimi ondan alamamıştım. Bileklik sanki bir masalın değerli bir sembolü gibiydi. İşçiliği çoktu, zarif ve fazla parlaktı. Pahalı bir şey olduğu belli oluyordu.

ANDROFOBİWhere stories live. Discover now