16.Bölüm ''Zorlu Bekleyiş''

1.4K 166 71
                                    


Izdırap dolu günler Azrail Kaner için geçmek bilmiyordu. O gün üzerine tam dört gün geçmişti. Daha bir hafta bile olmamışken Azrail deli gibi iki ayın bu şekilde nasıl geçeceğini, nasıl biteceğini düşünüyordu. Beria'ya en çok ihtiyaç duyduğu anda onu kaybetmişti. Kendini ondan uzak tutmak çok zordu. Bedenen uzak olsa da aklı hep onda, gölgesi ve gözleri sürekli onun üstündeydi.

Beria hastanede kendine geldiğinde onu son kez görmek istemiş ama Beria istemediği için yanına gidememişti. Onun yerine son konuşmayı yapmak için Beria'nın yanına Yalçın girmişti. Konuşmanın sonunda Beria -Yalçın'ın yardımıyla- Azrail'le aralarındaki ilişkinin tamamen bittiğini sanmıştı. Bundan sonra ne Azrail'i ne de onun adamlarından birini görmeyecekti. Buna inandırıldı, daha doğrusu inanmak istedi. O günden sonra da onunla hiç yüz yüze gelmedi.

Azrail, Beria'nın yanına gitmediği sürece kendisinin yeryüzüne sığamayacağını hissediyordu. İçi içine sığmıyor, sıkıntılar boğazını bırakmıyordu. Evine dönse babası ve kardeşinin yüzlerine bakamıyor, yaşattıkları aklına geldiği için nefes alamıyordu. Bir abi olarak hiçbir zaman kardeşini koruyup kollamamıştı. Tam tersine zarar vermiş, onu öldürmeye çalışmıştı. DNA testinden sonra da hiç babasının odasına girmemiş, daha doğrusu girememişti. Beria'nın üstüne bir de babasının çaresiz bakışlarını kaldıramazdı.

''Evi beğendin mi?'' Yalçın elindeki bir bardak viskiyi dostuna uzattı. Bu süreçte Azrail yalnız bırakmamış, onun için en doğrusu neyse onu yapmış ve planlamıştı.

Bardağı alıp tek bir dikişte içtikten sonra şişeyi alıp sırtını koltuğa yasladı. ''Beğendim, babam için uygun,'' dedikten sonra cam şişeyi kafasına dikip içmeye başladı.

Yalçın hemen uzanıp şişeyi geri aldı. ''Yavaş ol dostum, sen şimdi sarhoş olup kızın kapısına dayanırsın.''

''Bu iki ay hiç bitmeyecek gibi duruyor. Üstelik iki ayın sonunda ben yine onu istediğim gibi kollarımın arasına alamayacağım. Önümde ay değil yıllar var.'' Bunu düşündükçe ruhu yoruluyordu.

''Sakin kalıp kontrollü bir şekilde ilerlersen eskisi gibi olmanız yıllar sürmez.'' Bardağından bir yudum aldı. ''Ev istediğin gibi oldu. Artık babanla Dilay'ı buraya alabilirsin.''

Azrail'in telefonu çalmaya başladığında ekrandaki isme baktı. Adamlarından biri arıyordu. ''Bir gelişme mi var?'' 

''Efendim, Kürşat'ı yakaladık. Biz konuşturalım mı yoksa siz mi ilgilenmek istersiniz?'' Sinan ölmeden önce konuşmuş, Kürşat'ın ismini vermişti. Dilay'ın olaylarını onunla planlamış, şirketin bilgilerini onun getirdiğini söylemişti. İlk araştırmalarda Dilay'ın olayları patlak vermeden altı ay önce Kürşat, Orhan'ın korumalığını yapan adamlarından biri olduğu ortaya çıktı. 

Azrail senaryoyu az çok tahmin edebiliyordu. Düşündükleri çıkarsa Banu'dan sonra Orhan'ın kıyameti kopacaktı. 

''Ben geliyorum.'' 

Telefonu kapattığında Yalçın hemen sordu. ''Bir gelişme mi var?'' 

''Kürşat'ı yakalamışlar. Gidip konuşturacağım.'' 

''Bende geliyorum, birlikte gidelim.''

Vakit kaybetmeden ikisi birlikte hemen yola koyulup atölyeye gitti. İçindeki bütün sıkıntıyı stresi Kürşat'a yansıttığında onun hemen konuşacağını düşündü ama olmadı. Kürşat'ın ağzı sıkıydı. Azrail saatlerce onun konuşması için uğraştı, canını yaktı. Yalçın ise onları izliyordu. 

ANDROFOBİWhere stories live. Discover now