18.Bölüm ''En Güzel Günler''

2.1K 141 67
                                    




Büyük bir deprem oluyordu. Zihnimdeki Kral'ın, korkularımı ve kötü anılarımı kullanarak inşa ettiği büyük krallığında şiddetli bir deprem oluyordu. Saray'ın duvarları sarsıntının etkisiyle yıkılıyor, tozlu ve sessiz koridorların duvarlarında çerçevelenmiş bir şekilde duran kötü anılarım teker teker yere çakılıyor, paramparça oluyordu. Kral'ın köklü tahtı sallanıyor, çatırdıyordu. Soğuk zindandaki masum esirler, sindikleri o köşeden kalkıp umutla etrafına bakındılar. Özgürlüğün yaklaştığını hissettiler. Onlar bu depremden korkmuyordu, çünkü biliyorlardı; bu sarsıntı kurtarıcının ayak sesleriydi.

Kurtarıcı ise Azrail Kaner'di.

Beynimde deprem etkisi yaratan, kalbimi alev alev yakan ise onun dudaklarıydı. Uzun dakikalar boyunca onun güven veren kollarının arasındaydım. Dudakları dudaklarımı talan ediyordu. Uzun bir süre geçmesine rağmen yaşadığımız duyguların yoğunluğu azalmıyor, onun içindeki arzu ikimizi de yakıyordu. Ben onun kolları arasında geri çekilmesini beklerken halimden memnundum. İlk defa yaşadığım bu duygular zihnimdeki Kral'ın aksine beni korkutmuyordu. İçim içime sığmıyor, yaşadığım bu an beni delicesine etkiliyordu.

Sırtımda hissettiğim hafif bir ıslaklıkla birden gözlerimi sonuna kadar araladım, duraksadım. Beni hafifçe geriye yasladığında yaralı olan koluyla sırtımı sarıp sarmalamıştı. Hissettiğim o sıcak ıslaklık kandı. Bunu anladığım an irkilerek onun kollarından çıkmaya çalıştım. Azrail'in kollarından çıkmama izin vermese de dudaklarını dudaklarımdan ayırıp kararmış gözlerini gözlerime dikti.

Nefeslerimiz birbirine sarılıp içimize akarken ''kolundaki,'' bir yandan nefesimi toparlamaya çalışıyordum, ''yarana bakmalıyız.''

''Şimdi sırası değil,'' gözleri gibi sesi de kararmıştı. ''Ben daha doymadım.'' Hiç beklemeden tekrar dudaklarıma yapıştığında direk alt dudağımı emmişti. Dokunuşlarını o kadar çok aklımı başımdan alıyordu ki beynim uyuşuyordu. Cehennemde yanmak bir insanın isteyeceği son şeyken ben neden şu an onun cehenneminde yanmaktan memnundum? İstemesem de bu yangından uzaklaşmalı ve onun yarasına bakmalıydım.

Kendimi geri çekmeye çalıştığımda beni daha çok kendine bastırdı. Elimi saçlarından ayırıp omuzlarına koyduğumda, bundan rahatsız olduğunu belli edercesine hırıltılar çıkarmış, tekrardan saçlarına dokunmam için dudaklarımı ufak ufak ısırmaya başlamıştı. Ellerimin saçlarına kavuşmadığı her saniyede ufak ısırıklar sertleşmeye başladı. Huysuz bir çocuk gibi davranıyordu.

Ellerimi kaldırıp başını avuçlarımın arasına aldım. Baş parmağımla yanağını okşarken onu sakinleştirmeye ve yavaş yavaş dudaklarımı dudaklarından koparmaya çalıştım. Kısa bir boşluk oluştuğunda baş parmağımı dudaklarını bastırdım, bu sayede dudaklarımı ondan biraz uzaklaştırabilmiştim. Gözlerine baktığımda yanaklarımın daha çok yandığını hissettim. Neden böyle oluyorum?!

''Şimdi yarana bakmalıyız.'' Azrail hiçbir şey demeden tekrar dudaklarıma yöneldiğinde bu sefer elimi dudaklarına bastırdım. Bu onu duraksattı. ''Yaran her şeyden önemli. Pansuman yapmalıyız, geç bile kaldık.''

Azrail avuç içimi öpüp başını hafifçe kaydırdı, yanağını ellerime sürttü. ''Bundan sonra bütün yaralarımı hep sen saracaksın.'' Cümlenin derinliğini hissettiğimde duygulandım.

''Geçmişte açılan, bir türlü kabuk bağlamayan o yaralarını da ben saracağım.'' Hiç çekinmeden, korkmadan, rahatlıkla kollarımı boynuna sardım. Ona bütün içtenliğimle sıkı sıkı sarıldım. Anında başını saçlarıma gömüp kokumu içine çekti. Onun bu hareketleri benim kalbimi titretiyordu.

ANDROFOBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin