13.Bölüm ''Cenaze''

2.2K 180 588
                                    





Bugün hayatımın dönüm noktalarından birini sarsıcı bir şekilde yaşıyordum. Babam ölmüştü ve biz onu bugün defnedecektik. Bunu kabullenmek o kadar zordu ki cenaze arabası gasilhanenin önüne yanaştığında bile babamın öldüğünü kabullenememiştim. Sanki bize oyun oynuyordu. Islak gözlerim sürekli etrafta dolanıyor, babamın saklandığı yeri bulmaya çalışıyordu. Babamın ölümünü kabullenemezken aynı zamanda kabulleniyordum. Beynimin içi karmakarışıktı. O ölmüş olamazdı! Beni ve annemi bu dünyada yalnız ve mutlu bırakıp gitmezdi! Mutlaka hayatı bize zindan ederdi! Kesinlikle o ölmüş olamaz! Bu bir oyun!

Ben bunları düşünürken gasilhanenin bahçesine bir anons yapıldı. ''Merhum Kenan Işık'ın ailesi içeri geçebilir.'' Ben babamın bize oyun oynadığını düşünürken her geçen dakika bu düşüncem yok oluyordu. Beynimin içinde büyük bir çatışma vardı.

Annemle birlikte gasilhanenin içine doğru ilerlediğimizde diğerleri de bizi takip etti. Bütün ısrarlarıma rağmen Azrail yaralı haliyle kalkıp yanıma gelmişti. Hastaneden çıkalı iki gün olmuştu. Onun durumu bana göre daha ağırdı. Yataktan kalkmamalıydı. Yine de beni dinlemeyip gelmişti. O akşam ona sarıldığımda ve itiraz etmeden birlikte uyuduğumuzda aramızdaki duvarların birden yıkıldığını düşünüp daha samimi, daha yakın davranmaya başlamıştı. Bende ise durumlar tam tersiydi. Evet, o şu an gözümde diğer erkeklerden farklıydı ama ona birdenbire güvenemez, tamamen teslim olamazdım. Yani ona karşı adını bilmediğim farklı duygular hissetsem de aramızdaki duvarların yıkılması zaman alacaktı. Rahatça ona sarılamazdım ya da yanında yatamazdım, aynı şekilde onunda bana yaklaşmasına izin vermezdim.

Annem elimi sırtıma koyup hafifçe ittirdiğinde ayaklarımın oraya gitmek istemediğini fark ettim. Bir yanım babamı deli gibi görmek isterken diğer yanım kaçmak istiyordu. Bu yaşadıklarım gerçek olmazdı! Beynim sürekli babama dair olan düşüncelerden kaçıp Azrail'le olanlara odaklanmak istiyordu. Böylelikle bu oyunun üstesinden gelebilirdim ya da kendi kendimi kandırabilirdim.

Derin bir nefes alıp verdim. Sakin olmalı ve mantıklı düşünmeliydim yoksa bir süre sonra aklımı kaybedecektim.

Gözlerimi gasilhaneye çevirdim, istemesem de ağır adımlarla ilerledim.

Gasilhanenin koridorları devlet lisesinin koridorlarını andırıyordu. Titreyen adımlarla içeriye doğru ilerlerken Aslı destek vermek istercesine belime sıkıca sarıldı. Dilay'da burada, annemin yanındaydı. Ben yolda cenaze işlemleriyle nasıl uğraşacağımı düşünürken Azrail ve Yalçın her şeyi halletmişti. Onlara çok minnettardım.

Geniş kapı açıldığında gözüme ilk kahverengi önlüklü ve kalın, plastik eldivenli bir adam takıldı. O anki psikolojiyle o adam babamın katiliymiş gibi geldi ama aslında onun babamı yıkamakla görevli olan kişi olduğunu, katilinin arkamda olduğunu biliyordum.

O görevliyi görünce istemsizce duraksadım. Kendimi bir korku filminin başrolüymüş gibi hissediyorum. Titrek bir nefes alıp bakışlarımı odada gezdirdim. Dört bir tarafı gri mermerlerle kaplı olan bir oda ve odanın tam ortasında musalla taşı gibi bir taş...

O taşın üstüne beyazlara sarılarak yatırılmış bir ceset.

Ve o ceset benim babam.

Bunları algılamak ve kabullenmek çok zordu. Beynimin içindeki savunma mekanizması bunun olmayacağını, babamın ölmediğini, bize oyun oynadığını söylüyordu ama gördüğüm gerçekler beni mahvediyordu. Sanki hayatım ağır çekime girmiş, beynim tepetaklak olmuştu.

ANDROFOBİWhere stories live. Discover now